29 Aralık 2009 Salı

AŞIRI KİLO ÜREMEYİ KISITLIYOR.


AŞIRI KİLO ÜREMEYİ KISITLIYOR.
Cok kilolu olan bir insan kısırlık ve cocuk sahibi olamamanın 1. nedeni de cok ve aşırı kilolardan oldugu belirtildi.
Aşırı kilo ruhsal ve fiziksel saglıgını ve cocuk sahibi olamamanın nedenlerinden.
Kadın lar ve erkeklerdede aynı
Hamile kalmatı düşünen bir bayan meyve ,zebze ,karbohitrat ve etin dengede tutabilmek için iyi bir diyet uygulaması gerekir.
Aşırı kilo aded düzensizligi ve yumutdlama purobleminde sebebi.
Yapraklı zebzeler fındık , asidin normal gebelik için önemli bir vitamin dengesini saglıyor..

DOMUZ GRİBİNİN BELERTİLERİ

DOMUZ GRİBİNİN BELERTİLERİ
1.SİSTEMİK BELİRTİLER(yüksek ateş)
2.NAZOFORİNKS(burun akıntısı,bogaz kurulugu)
3.BAGIRSAK (ishal)
4.PSİKOLOJİK(halsizlik ve yorgunluk)
5.SOLUNUM SİSTEMİ(öksürük)
6.MİDE(bulantı ve kusma)

28 Aralık 2009 Pazartesi

SİGARAYI BIRAKMANIN FORMÜLÜ

1 KG PATLICAN
2LT SU
2 TANA LİMONSUYU
PATLICANLARI ALALI ŞEKİLDE YOYUNUZ VE LİMON YUYUNA KARİŞTIRINIZ VE BUNLAR BİR GÜN BEKLETİNEZ SONRA NE ZAMAN SİGARA İÇMEK İSTEDİGİNİZDE BU KARIŞİMDAN İÇİNİZ



FİRUDUN KUYAKTAN

DOMUZ GRİBİNE KARŞI ETKİLİ YÖNTELER.

* Eller sık sık yıkanmalıdır.

* Eller ile ağız, burun, göz gibi uzuvlarımıza gerekli olmadıkça dokunmaktan kaçınmalı.

* Ilık tuzlu su ile günde iki kere gargara yapılmalı. H1N1 mikrobu 2-3 gün içinde, boğaz ve burun boşluklarında çoğalıp enfeksiyona sebep oluyor.
Çok basit, ucuz ama etkili bir önlem.

* Burun içini, en az günde bir kere ılık tuzlu suyla temizleyiniz.”Günde bir kere burnunuzu sümkürün ve sonra ılık tuzlu suya batırılmış pamuk ile tampon yapıp, burnun içini silin, temizleyin.” Bu şekilde burun içindeki virüsleri öldürebilirisiniz.

* Narenciye suları ve C vitamini bakımından zengin olan yiyecekler fazlaca tüketin. Doğal bağışıklığınızı güçlendiriniz.

Eğer ilave olarak C vitamini almak isterseniz, emilimi artırmak için mutlaka Çinko ile birlikte alınız.

* Bitkisel çaylar, çay, kahve gibi sıcak veya ılık içecekleri bol bol tüketin. Sıcak içecekler içmek, gargara yapmakla aynı etkiye sahiptir.

Fakat ters yöne doğru. Sıcak içecekler, virüsleri, yaşamaları mümkün olmayan mideye doğru yıkayarak götürürler. H1 N1 virüsü midede çoğalamaz, herhangi bir zarar veremez ve yaşamlarını devam ettiremez ölürler.

26 Aralık 2009 Cumartesi

SAGLIKLI VE SAGLIKSIZ MESLEK

aşçılar hem İngiltere'de 1 haftada insan başına tüketilen ortalama atıştırmalık miktarının üzerinde bu gıdalardan tüketiyor cok fazla sigara sigara içiyor.

Hazır yiyecekler ve atıştırmalıklar ile sigaranın sağlığı olumsuz etkilediği biliniyor. Medicash adlı kuruluşun yaptığı ankette, 3 bin kişi yeme-içme ve sigara alışkanlıkları soruldu.

Haftada ortalama elli sigara ve 14 atıştırmalıkla çiftçiler de kötü netice elde ettiler.

Fakat, reklamcılar 9 sigarayla öğretmenleri takip ediyor. Ahçıların ve çiftçilerin arkasından elektrikçiler, sigorta çalışanları ve inşaadda calışanlar ve geliyor. şoförleri ve çağrı merkezi çalışanları da en sağlıksız on mesleğin içinde yeralıyor.

Öğretmenler ise reklam işinde çalışanlardan çok uzakta değilken, avukatlar ve sekreterler de daha kötü sonuçlar kazandılar.

Birbirleriyle karşılaştırılınca, en iyi meslekler grubunda yer alan meslek grupları ise haftada 21 sigara tüketiyor, günde en az bir kez atıştırmalık yemekten hoşlanıyorlar, haftada bir kez dışarıda yiyorlar ya da hazır yemek tüketiyorlar.

Aşçıların liste başında gelmelerinin şaşırtıcı olduğunu söyleyen anket görevlileri, gerçekte evden işe gittiklerinde yemek yapmanın istedikleri en son şey olduğunu belirttiler.

Tüm gün iş için mutfakta çalıştıktan sonra, ahçıların eve gidince hazır fırın yemekleriyle karınlarını doyurup yattıkları oluyor

En sağlıksız meslekler: Aşçılar, Çiftçiler, Elektrikçiler, Sigorta çalışanlar, İnşaatçılar, Bankacılar, Çağrı Merkezi çalışanlar, kamyoncu şoförü, mühendis, seyahat acentesi sahibleri.

En sağlıklı meslekler: 1.Reklam temsilcileri, 2.Öğretmen, 3.Halkla İlişkiler 4.Asistanı,5. Muhasebeci,6. Avukat, 7.Sekreter, 8.Bilgi Teknolojileri çalışanı, 9.Araştırmacı,10. Hemşire,11. Tezgahtar

17 Aralık 2009 Perşembe

ŞEKER TANSİYON HASTALARI TÜKETMELİ KEREVİZ


saglıgımız icin her zaman yenlmesi gereken mutlaka yenilmelidir.
Kereviz A, B ve C vitaminleri, fosfor, çinko, bakır, mangan ve selenyum içeren besleyici değeri yüksek bir besindir...

Vücudun direncini artırır, bedeni güçlendirir. Sinirleri gevşetir, stres hormonlarını azaltır, karaciğeri besler.
Kanı temizler, böbrek taşlarından kurtulmaya da yardımcıdır. Şeker, tansiyon hastaları ve yüksek kolesterolü olanların sofralarında kerevize sıkça yer vermesi şiddetle önerilmektedir.
Motivasyonu artırarak genel iyilik hali kazandıran kerevizin uyarıcı özelliği cinsel gücü arttırmaya da yardımcıdır. Cilt güzelliği, sivilce sorunları ile gaz şikayetlerine iyi gelir.

KEREVİZ ÇAYI:

Özellikle kanın temizlenmesi, cilt şikayetleri, mide şikayetleri ve idrar sorunları için kolayca yapabileceğiniz kereviz çayını günde 3 bardak tüketebilirsiniz. 1 bardak kaynar suya, kereviz tohumlarını ezerek 2-3 tatlı kaşığı atarak 15 dakika demlendirin.

SOFRALARDA KEREVİZ

Kereviz salatası sofralarınızın şifa kaynağı olacaktır. Sebzeleri çiğ tüketmeye yahut buharda pişirmeye özen gösterin.
Bu şekilde besin değerlerini kaybetmez. .bugünkaynak..........

KANSERİN GEN HARİTASI NI CÖZDÜLER


Bulgularını Nature adlı bilim dergisinde yayımlayan Wellcome Trust vakfından uzmanlar hücrelerin kanserli hale gelmesine yol açan binlerce mütasyon yani değişimi belgeliyor ve bazı durumlarda sebebi de saptayabiliyorlar.

Örneğin akciğer kanserinde, her onbeş sigara içildikçe bir mütasyonun meydana geldiği tahmin ediliyor.

Kanserlerin genetik yapısının çözümlenmesi gelecekte her bir hastaya en uygun özel tedavi biçimlerinin geliştirilmesinin yolunu açabilecek.

Ayrıca bu araştırma, tümörlerin kan tahlilleriyle çok daha erken saptanmasını da sağlayabilecek.

Şimdi dünyanın dört bir yanında aynı projenin parçası olarak kanser araştırmaları yapan uzmanlar insanlarda ortaya çıkan değişik kanser türlerinin genetik çözümlemesi üzerinde çalışıyorlar.

İngiltere'de göğüs kanseri, Japonya'da karaciğer ve Hindistan'da ağız kanseri inceleniyor.

Mide kanseri Çin'de, beyin, yumurtalık ve pankreas kanserleri ise ABD'de araştırılıyor.

Uluslararası Kanser Gen Konsorsiyumu bünyesinde biraraya gelen 10 ülkeden uzmanlar,bu zorlu ve dev projenin tamamlanmasının en az beş yıl süreceğini ve yüzbinlerce dolara malolacağını söylüyorlar.

Fakat bir kez tamamlandığında hastaların bunun yararlarını görmeye başlayacağını ekliyorlar.

İngiltere'deki bilim grubunun lideri Profesör Michael Stratton "Bu genetik çözümlemeler bizim her bir kansere yaklaşımımızı değiştirecek." dedi ve devam etti:

"Bütün kanser genlerini tek tek belirlemekle bu farklı değişimlere uğramış kanser genlerini hedefleyen daha etkili ilaçlar geliştirebileceğiz."

"Her bir kanserli dokunun ameliyatla alınması ardından hemen rutin olarak haritasının çıkarılacağı günler de gelecek"

Rus ruleti

Uzmanlar cilt kanseri ya da melanomanın DNA'sının hemen hemen tamamen fazla güneşte kalma nedeniyle oluşan 30 bini aşkın mütasyonu olduğunu saptadılar.

Akciğer kanserinin DNA kodu ise çoğu sigara içme sonucunda oluşan 23 bini aşkın hücre bozukluğunu kapsıyor.

Uzmanlar buradan kalkarak, tipik bir sigara tiryakisinin, içtiği her 15 sigara sonucu, akciğer hücrelerinden birinin daha mütasyona uğradığını tahmin ediyorlar.

Bu hücre bozulmaları ya da değişmelerinin çoğu zararsız olabiliyor ama bazıları kanseri tetikliyor.

Wellcome Trust grubundan Dr Peter Campbell "Rus ruleti oynamak gibi bir şey" diyor.

"Çoğunlukla mütasyona uğrayan hücreler gen yapısının zararsız yerlerine oturur. Ama bazıları kansere yol açan noktaları buluyor."

Dr Campbell, sigarayı bırakanların kanser riskinin bir süre sonra sigara içmeyen biriyle aynı düzeye indiğini de söylüyor.

Bunun, muhtemelen bozulmuş hücrelerin yerini zamanla genetik değişime uğramamış sağlıklı hücrelerin alması yoluyla gerçekleşiyor olabileceği tahmin ediliyor.

Kanserlerin genetik yapılarını listeleyen bu araştırmalar sayesinde uzmanlar, yaşam tarzı ve çevreye bağlı faktörlerin nasıl farklı tümörlere yol açtığını tam olarak anlamanın mümkün olacağını düşünüyorlar.

Kanser uzmanları araştırmayı "dönüm noktası" diye niteleyerek sevinçle karşıladılarALINTI
Kaynak : BBC

18 Kasım 2009 Çarşamba

FAZLA TUZ İNSÜLİN DİRENCİNE YOL ACIYOR.

Beslenme de uzak durmamız gereken 3 beyazdan biri olan tuz (sodyum klorür), fazla kullanıldığında insülin direncinin gelişmesine yol açıyor.

17 Kasım 2009 Salı

KİLO ALMAK SANDOLOS SAKIZI İLE

Zayıflama Yöntemleri

Üçer gram sandalos sakızı ve serkencebin sıcak bir bardak suyla içilir. 3.5 gram sandalos sakızı dövülüp, 1.5 gram kitre ile karıştırılıp macun yapılır ve sabahları yutulur.
serkencebin bir kaşık balla iki kaşık sirkenin sulandırılarak yapılan limonata türü içeceğe deniyor.

Aç karnına bolca su içmek (fakat uykudan uyanır uyanmaz da içilmemeli biraz beklenmeli) de hem vücuttaki toksinleri giderir hem de zayıflatır.aç karnına spor yapmak, yünlü giyinmek,Aç karnına hamam (banyo) yapmak zayıflatır. (Banyodan çıkar çıkmaz yemek yenmemelidir bu da hasta yapar)

Tok karnına spor yapılmamalı, sıcakta durulmamalı, tok karnına yünlü şeyler giymemelidir. Bu da kilo almaya sebep olur.
Tok karnına su içmek de hem hastalanmaya hem de kilo almaya sebep olur.

1 Ekim 2009 Perşembe

HAMİLELİKTE SİGARA İÇMEK COCUGU DELİRTİYOR.


***Hamilelikte sigara bebeği delirtiyor

**Bilim adamlarının yaptığı araştırma çok önemli bulgular ortaya koydu. Hamilelikte içilen sigara çocukları ergenlik döneminde psikoza sokuyor..

**Britanyalı bilim adamlarının yaptıkları araştırmada, gebelikleri sırasında sigara içen kadınların çocuklarını, ergenlik döneminde psikoza girme riskine soktukları belirlendi.

***Britanya'daki 4 üniversiteden araştırmacılar, 12 yaşındaki 6356 çocuk üzerinde yaptıkları araştırmada, çocukları halüsinasyon ve kuruntu gibi psikotik semptomlar açısından değerlendirdi.

***British Journal of Psychiatry dergisinde yayımlanan araştırmada, bu çocukların yüzde 11'inin (734 çocuk) kesin veya şüpheli psikoz semptomlarından muzdarip oldukları,, psikozluların yüzde 19'unun annelerinin hamilelikleri sırasında sigara içtiği belirlendi.

***Araştırmayı yöneten Cardiff Üniversitesi Tıp Okulu'ndan psikiyatr Stanley Zammit, anneler ne kadar çok sigara içerlerse çocuklarının psikotik semptom göstermesi riskinin o kadar fazla olduğunu söyledi.

***Zammit, "Tahminimizce, bu gruptaki çocukların yüzde 20 kadarı, anneleri sigara içmeseydi psikotik semptom göstermeyecekti" dedi.

**Annenin sigara içmesiyle çocuğun psikoza girmesi arasındaki bağlantının nedeni açık değil ancak Zammit bunun, anne karnında tütüne maruz kalmanın bebeğin dikkat,,,
idrak ve tepki yetenekleri üzerinde etkisinden kaynaklanıyor olabileceğini belirtti.

***Daha önce yapılan araştırmalar da gebelikte sigara içen annelerin çocuklarının kalp rahatsızlıklarından ani bebek ölümü sendromuna ve düşük kilolu doğmaya kadar birçok riske maruz kaldıklarını göstermişti............

9 Eylül 2009 Çarşamba

KALBİNİZ İÇİN


Kalbiniz için damar sağlığınızı koruyun


Kalp ve damar sağlığınızı korumak için hayvansal protein tüketimini dengeleyin. Meyve ve sebze alımını artırın. ..

Günlük yağ alımını azaltın, şeker tüketiminizi kontrol altında tutun. Tam tahılları tercih edin..

Kalp-damar hastalıklarının oluşmasının temelinde damar yapısının bozulması yer alır......
Sağlıklı bir damar yapısında damar içi kaslı ve pürüzsüzdür, kan basıncındaki yükselmelere ve diğer değişmelere karşı koyabilecek esnekliğe sahiptir,,

bu yüzden damarlar içinde kan serbestçe akıp dokulara ve organlara besin ve oksijen taşıma görevini yerine getirir...

Ancak damarlar çeşitli nedenlerle zedelenip yıpranabilir
:
-* Fazla yağlı ve kolesterollü diyet
-* Kalıtsal yatkınlık (ailede görülmesi)
-* Sigara kullanımı
-* Aşırı stres
-* Hareketsizlik

Zarar gören damar bölgesinde kolesterol, yağ dokusu, kalsiyum, makrofajlar ve ölü kan hücrelerinin birikmesiyle plak adı verilen bir tabaka oluşur..

. Bu plaklar damarların esnekliğini azaltır, kanın geçiş yolunu daraltır ve kanın akışını engelleyebilir...

Damar çeperlerinden kopan bir pıhtı kalbe giden bir atardamara ya da daha küçük bir damara doğru ilerleyip damarı tıkayabilir..

Bu da “anjina” adı verilen ve kalp kasına yeterli oksijen gitmemesinden kaynaklanan göğüs ağrısına neden olur ve sonuçta kalp krizine yol açabilir...

Kalp ve damarlarınız için BESLENME ÖNERİLERİ

Hayvansal protein alımını dengeleyin: Haftada 2 gün kırmızı et, 2 gün balık, 2 gün tavuk - hindi, 1 - 2 gün kuru baklagil tüketin..

Balık: Omega yağ asitlerinin kaynağı olan balık, iyi kolesterolü yükseltirken, kötü kolesterolün düşmesi üzerinde etkilidir...

Balıktaki yağlar kalpteki ritim bozukluklarını önlemekte, kan hücrelerinin birbirine yapışmasında ve pıhtılaşmada rol oynayan fibrinojen adlı maddeyi azaltmaktadır. ..

Ancak pişirme şekline mutlaka dikkat edin kızartmayın ve kömürleştirmeyin.
Kuru baklagiller: Bitkisel protein kaynağıdır ve önemli lifler içerir

. Hem çok besleyicidir, hem de kalp hastalık-ları ve kanserden koruyucu maddeler içerir. Baklagillerin başka bir yararı da folik asit içermeleridir.

Folik asit kalp hastalığında risk faktörlerinden biri olan homosisteini kontrol altında tutar.
Meyve ve sebze:

Meyve ve sebze gibi antioksidan etkisi bulunan gıdaların tüketimini artırın. Meyve ve sebzelerin kabuklarıyla yenilenleri soymayın..
.
Günlük yağ tüketiminizi azaltın: Doymuş yağ içeren tüm hayvansal yağlardan uzak durun. Et, tavuk, peynir, süt ve yoğurdun yağsız olanlarını tercih edin.

Zeytinyağına öncelik verin.
Sarımsak: Bol miktarda potasyum, fosfor, selenyum, A ve C vitaminleri ile 75 farklı kükürtlü madde içerir...

Kan damarlarını genişlet-mekte ve kanın pıhtılaşma yeteneğini azaltmakta böylece damar tıkanmasını önlemekte olduğu bildirilmektedir..


Yumurtayı haftada 1-2 kez tüketin: Pişirme şekli olarak haşlama, yağsız tavada omlet, bol sebzeli menemeni seçin.

Kuruyemişler: Kuruyemişlerde bulunan tekli ve çoklu doymamış yağ asitleriyle bitkisel steroller kolesterolü düşürmekte etkilidir.

Bol miktarda bulunan arginin amino asitinin, magnezyum mineralinin ve E vitaminin de kalbe yararı vardır.

Ceviz de kalbi koruyan omega 3 yağ asitlerini içermektedir.
Ancak bu besinler yüksek yağ içerdiği için toplam tüketim miktarına dikkat edilmelidir

. Günde 3-5 ceviz veya 10-15 fındık veya 10-15 badem yeterlidir.

Tam tahılları tercih edin:

Rafine edilmemiş tahıllar kalp, şeker, yüksek tansiyon , bazı kalın bağırsak hastalıklarından korunmada özellikle içerdikleri lif, folik asit, selenyum, lesitin, magnezyum, kalsiyum, fosfor, potasyum ve demir açısından çok değerlidir...

Yulaf kepeği, içerdiği beta glukan adlı madde nedeniyle safra asitlerinin bağırsaklardan emilimini önleyerek kolesterolü düşürdüğü bulunmuştur...

Buğday ve pirinç kepeğinin de kolesterol ve tansiyon düşürücü etkisi yine yapılan çalışmalarla tespit edilmiştir.

Günlük şeker ve şekerli gıda tüketiminizi kontrol altında tutun.

Sadece doğru beslenme yeterli değil
-* Kilo almamaya dikkat edin, fazla kiloluysanız dengeli bir diyetle kilo vermeye çaba gösterin.
-* Sigara içiyorsanız bırakmayı, alkol kullanıyorsanız azaltmaya çalışın
-* Stresli bir yaşamınız varsa azaltmaya ve kontrol altına almaya çalışın.
- *Hareketinizi artırın, haftada en az 3 - 4 kez
35 - 40 dakika egzersiz yapın.
- Kan şekerinizi, tansiyonunuzu ve kolesterolle trigliserit düzeyinizi düzenli olarak kontrol ettirin.
-* Ailenizde kalp hastalığından erken ölümler varsa, gençseniz bile göğüs ağrılarını göz ardı etmeyin, doktor kontrolünden geçin...

SAGLIKLI DİŞLER





Uzmanlar sağlıklı dişlere sahip olmak için dişlerinizi günde en az iki kez fırçalamanızı öneriyor...

Fırçalama işlemi tam iki dakika sürmeli ve ağzın her dörtte birlik kısmı, 30 saniye süren bölümler halinde temizlenmeli.

Kullanılan diş fırçası; yumuşak ve yuvarlak uçlu kıllara sahip olmalı. Bu tür bir fırça, dişetlerine zarar verme riskini en aza indirir...

Ayrıca, 3 ayda bir diş fırçanızı değiştirin.

Eskimiş bir diş fırçası, diş plağını iyi temizleyemez.

Diş aralarını her gün temizlemeyi unutmayın.

Diş ipi, fırçanın erişemeyeceği zor bölgelere de ulaşaçaktır. Düzenli olarak diş kontrolü yaptırın.

Ağız kokusundan kurtulmak için düzenli olarak dilinizi de fırçalayın.

Dişeti hastalıklarını, diş çürüklerini ve tartar oluşumunu önlemeye yardımcı olan bir diş macunu tercih edin.....

27 Ağustos 2009 Perşembe

SİGARA 2010 ,DA 6 MİLYON CAN ALACAK,

Sigara 2010'da 6 milyon can alacak!


Amerikan Kanser Derneği'nin sigara raporunda göre, gelecek yıl sigara nedeniyle 6 milyon kişi yaşamını yitirecek..,,.

Amerikan Kanser Derneği'nin sigara raporu, tiryakilerin canını sıkacak. Rapora göre 2010'da dünyada 6 milyon sigara bağımlısı kanser, kalp krizi başta olmak üzere çeşitli hastalıklardan ölecek.

Sigaranın her 10 ölümden birinin nedeni olduğunu belirten rapor, akciğer kanserinden ölme riskinin sigara içen erkeklerde içmeyenlere oranla 23 kat kadınlarda ise 13 kat daha fazla olduğunu belirtiyor. Bir başka bulgu da, sigara içenlerin içmeyenlere oranla ortalama 15 yıl daha erken yaşama veda etmesi.

MALİYET 500 MİLYAR DOLAR
Raporda dikkat çekici bir başka nokta da,, sigara kullanımının her yıl dünya ekonomisine getirdiği ekstra maliyet. 500 milyar doları bulan bu maliyete tıbbi masraflar,.
üretim düşüklüğü ve çevreye verilen zararın da dahil olduğu belirtiliyor. Bunun yanı sıra tütün üretimi için ayrılan alanlar da birçok üretimi etkiliyor,.

4 Ağustos 2009 Salı

YANIKLAR

a.Birinci derece yanıklar ağrıyı dindiren ve derinin kuruyup çat­lamasını önleyen birçok merhemlerin yardımıyla tedavi edile­bilir..
Eğer yanmayla kişinin genel sağlık durumu etkilenmemiş-se,, birinci derece yanıklar,, yanan kişi tarafından da teda­visi yapılabilir. ve doktora başvurulması gerekmez..

b.İkinci derece yanıkların tedavisi doktor tarafından yapılmalı­dır. Alınacak ilk yardım tedbirleri şunlardır:.

1.Yanan kısım, yaklaşık on dakika akar soğuk su altında bu­lundurulmalıdır..

2.Yanan alan sterilize edilmiş gazlı bezle örtülmelidir..

3.Yanan kişinin fazla sulu şeyler alması temin edilmelidir..

4.Yanan alanlar büyük miktarda su ve hafif bir sabunla yı­kanmalıdır..

c.Üçüncü derecede yanıkları kendi kendine tedaviye hiçbir zaman gidilmemelidir. İlk tedbir olarak yanan kısmın üzerin­deki kirler suyla silinmeli ve temiz bir bezle örtülmelidir..
Ya­nan kişiye bol miktarda sulu şeyler verilmeli ve hasta şok ha­lindeyse sedyeyle hastaneye kaldırılmalıdır. Bu hallerde yanan alana merhem sürülmemelidir..

d.Dördüncü derece yanıklar da aynen üçüncü derece yanıklar gibi tedavi edilmelidir.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

APLASTİK ANEMİ

Aplastik anemi;
kemik iliğinin yeterli kırmızı kan hücresi,, beyaz kan hücresi ve platelet (trombosit) üretememesinden kaynaklanan nadir olarak görülen fakat ciddi olan bir durumdur
. Yeterli üretim, kan hücrelerinin en olgunlaşmamış ,hali olan kemik iliği kök hücrelerinin sağlığına bağlıdır,.
Aplastik anemide,, kök hücreler ya da onları besleyen çevre hasar görür. Bu, toksinlere (insektisidlere (böcek öldürücülere) ya da gazolin (benzin) gibi benzen içeren maddeler gibi) ya da nükleer radyasyona uzun süre kalmanız kalma sonucunda gelişebilir,.

Bazı kişilerde bir virüsten, bazı kişilerde ise radyasyon terapisi ya a kemoterapi ile yapılan kanser tedavisinden dolayı aplastik anemi gelişir. Çok çeşitli ilaçlar, (maddeler) aplastik anemiye neden olabilir ve bazı kişilerde aplastik anemiye yatkınlık kalıtımsal olabilir,.

Ancak, aplastik anemisi olan kişilerin yarısından fazlasında neden bilinmemektedir.SEMPTOMLARÇoğu vakada aplastik aneminin tek semptomu,, platelet (trombosit), kırmızı kan hücreleri ve beyaz kan hücrelerinin kandaki seviyelerinde bir düşmedir,.
Bu düşüş, tam kan hücre sayımı olarak adlandırılan bir kan testiyle saptanabilir. Platelet (trombosit) (kanın pıhtılaşmasına yardımcı olur) seviyesinde bir düşüş; burun kanamalarına, diş eti kanamalarına ya da cildin morarmasına neden olabilir. Kırmızı kan hücrelerinin düşük seviyede olması aneminin neden olduğu semptomlara (solgunluk (beniz uçukluğu), halsizlik, baş ağrısı ve artan kalp atışı) neden olur,.
Beyaz kan hücrelerinin seviyesi düşük olduğunda, enfeksiyon riski artar.

TEDAVİ SEÇENEKLERİ,
Bir aplastik anemi teşhisi, bir kemik iliği biyopsisi (yukarıda sağda) ile doğrulanır,. Kanser tedavisi görmekte olan ve kan sayımları düşük olan kişilere, tükenmiş olan kan hücrelerini ikame etmek için kırmızı kan ,hücreleri ya da platelet (trombosit) transfüzyonu (nakli) yapılır.

Platelet (trombosit) donörü ,(vericisi),, aile bireyleri ya da arkadaşlar arasında aranabilir.Beyaz kan hücreleri nakledilemediğinden,, beyaz kan hücreleriniz artıncaya kadar, enfeksiyona aşırı derecede açık olursunuz.
Bu nedenle, ateşiniz varsa intravenöz antibiyotikler kullanmanız ve ziyaretçi kabul etmemeniz gerekebilir,
.Şiddetli aplastik anemide,, 40 yaş altında olan kişilerin yansından fazlasında hastalığı iyileştirebilen bir kemik iliği nakli uygulanabilir,.

Bir kemik iliği donörü beklerken, ya da bir kemik iliği nakli için aday değilseniz, doktorunuz daha fazla hücre üretmesi için kemik iliğini tetikleyen ilaçlar (antitimosit globulin,, antilenfosit globulin ya da androjenlerle birlikte siklosporin gibi immunosüpresif ilaçları (maddeleri) kapsar) reçete edebilir,
. Kan hücrelerinin büyümesini başlatan maddeler olan genetik olarak değiştirilmiş büyüme (gelişim) faktörleri bazen yararlı olabilir.

Kemik iliği BiyopsisiKemik iliği biyopsisi, kemik içinden bir miktar kemik iliğinin alınmasıdır,.
Anemi ya da lösemi gibi hastalıkları teşhis etmek ya da bu hastalıklar için uygulanan tedavilerin gidişatını değerlendirmek için uygulanır. Lokal bir anestezik kullanılarak,,, sağlam (dayanıklı) boş bir iğne pelvik kemiğine sokulur ve bir ilik örneği alınır,.
Biyopsi iğnesinin sokulmasından kaynaklanan bir baskı hissedersiniz ve bunu, ilik iğneye çekilirken oluşan kunt bir ağrı izler,. Daha sonra ilik, hastalık belirtileri için mikroskop altında incelenir,.

7 Temmuz 2009 Salı

YILAN YAĞI

Yılan Yağı, mucizevi bir şekilde güçsüz ve zayıf saçları güçlendirir. Saçların daha çabuk ve hızlı uzamasını sağlar. İrsi olmayan dökülmelerde saçların yeniden çıktığı, irsi dökülmelerde önce bölgede tüylenme olduğu ve zamanla saç çıktığı gözlenmiştir.
Yılan yağı mevcut olan saçların kesinlikle dökülmesini önler. Kadın ve erkekler rahatca kullanabilirler.
Yılan yağı tamamen doğaldır. İçeriği bitkisel olarak güçlendirilmiştir.
Yılan Yağı İle Bakım: Yılan Yağı, kaliteli bir saç yapısına sahip olmak isteyen herkes tarafından kullanılabilecek, günlük sık kullanıma uygun, benzersiz bir üründür. İçinde bulunan yüksek saflıktaki, saç besleyici Yılan yağı özü ile hem saçlı derinin sağlığını güçlendirir, hem de saç kalitesini arttırır. Bunun yanı sıra zengin içeriği ile saç köklerini besler, dolgunluk, hacim ve parlaklık kazandırır. Sağlıklı saç ve saç derisi için ideal ortam yaratır.
Saçı yağlandırmadan derinlemesine temizler.Saç köklerini besler, saç kalitesini arttırır. Saç tellerini çevresel zararlı faktörlere karşı korur. Kepeklenmeye karşı, patentli özel maddeler ile güçlü etki gösterir. Saç derisindeki kan dolaşımını arttırırken saç kırıklarını da onarır. Özgün içeriği ile saç tellerini nemlendirerek dolgun ve parlak olmalarını sağlar.
Saçlarınız artık dökülmesin!Yılan yağı tamamen doğaldır. İçeriği bitkisel olarak güçlendirilmiştir.Bu ürün ile saç dökülmesi gibi sorunlardan kurtulduğunuz gibi daha önce kaybettiğiniz saçlarınıza çok kısa sürede kavuştuğunuzu göreceksiniz. Ürün diğer ürünler gibi zaman harcatmadan uygulanır.

REFLÜ NEDİR VE BELİRTİLERİ TEDAVİSİ

Reflü mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması demektir..
Yemek borusunun alt kısmında bulunan kapakçıkta gevşeme olduğunda, mide asidi yemek borusuna kaçarak mide ekşimesine,, mide ve göğüste yanmalara,,, ağıza acı-ekşi su gelmesi gibi şikayetlerin, ortaya çıkmasına neden olur.,.
..
REFLÜ NEDİR VE KİMLER RİSK ALTINDADIR?

Normalde sindirim sistemimizdeki içeriğin hareketi ağızdan, yutma borusuna,, yutma borusundan mideye ve mideden de onikiparmak barsağına doğrudur.,
Reflüde ise mide içeriği yemek borusuna geri kaçmaktadır.İ Asitli mide içeriği yemek borusuna gelirİ ve uzun süre orayla temas eder ve böylece yemek borusu asitten kendini koruma özelliğini yok eder.

Bu geriye kaçan sıvı hastaların bir kısmında yemek borusuna zarar verebilmektedir.. Geriye kaçan sıvı içine mide asidi ve protein sindirilmesinde kullanılan pepsin adlı bir enzim bulunmaktadır. Bu sıvıda yemek borusuna en zararlı madde asittir....
Bu asit sadece mideye değil yemek borusu, boğaz, ses telleri ve akciğerlere de zarar vermektedir...
. Yemek borusunun alt ucunda mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engelleyen bir kapak mekanizması vardır.
. Reflü hastalarında en sık görülen özellik bu mekanizmanın gevşekliğidir. Reflü, insanların hayat kalitelerini ciddi olarak etkileyen kronik bir hastalıktır...
Reflü, gün içinde ayakta veya gece yatakta olabilir. Bazı hastada gece, bazı hastada gündüz reflüsü ön plandayken,, kimi hastalarda da hem gece hem gündüz reflüsü olabilir. Gece ve gündüz reflüsü benzer sıklıkla görülürken, gece reflüsü daha ciddi seyreder..
Gece reflüsü ile gündüz reflüsünün oluş mekanizmaları, bulguları ve tıbbi tedavileri farklılık gösterir. Reflü hastalığı gastrit, ülser, safra kesesi hastalıkları, farenjit,, sinüzit,
astım, alerji, akciğer hastalıkları ve kalp hastalıkları ile kolayca karışabilir. Eskiden gastrit,,
ülser veya safra kesesi hastası olduğu sanılanların bir kısmının reflüsü olduğu anlaşılmıştır. Reflü, tedavi edilmemesi halinde ciddi sorunlara yol açmaktadır. Örneğin yemek borusunda iltihap,, ülser,
,kanama ve daralmalar...Ufacık bebeklerden tutun da, yaşlılar da bile gözlenebilen bir durumdur reflü. Ancak en sık 30-40 yaş grubunda ortaya çıkmaktadır..

Kuşkusuz şişmanlık, bazı genetik özellikler ve karın içi basıncını arttıran nedenler risk faktörü olarak sayılabilir, ama bunlar ön koşul değildir..
Bebeklerdeki reflü durumları sıklıkla bebeğin gelişimi ile birlikte ileri tedavi gerektirmeksizin ve sıklıkla 4 yaşına kadar kendiliğinden düzelir.. Hamilelik de karın içi basıncında artma sonucu reflüyü tetikleyen bir durumdur ve gene doğumu takiben çoğu hamilelikle tetiklenen reflü durumları düzelmektedir...

REFLÜ NEDEN OLUŞUR?

Reflünün oluşmasında birkaç faktör sayabiliriz..
Genetik faktörler kişinin reflü olmasına yada yatkın olmasına sebep olur.
Yemek borusu ile mide arasında gevşek bir kapakçık mekanizması vardır. Yiyeceklerin sadece aşağı doğru tek yönlü hareket etmesine izin veren bu kapakçık mekanizmasının bozulması bir faktördür..

Mide fıtığı olan hastalarda, midenin bir kısmı veya onunla beraber kapakçık mekanizması göğüs boşluğuna kaymıştır..
. Mide fıtığı olan hastalarda, hem kapakçık mekanizması bozulmuştur, hem de göğüs boşluğundaki negatif basıncın etkisi ile mide içeriği yemek borusundan yukarı kaçar..

Yaşam biçimimiz ve çevresel faktörler: örneğin alkol ve sigarayı bırakmak, kilo vermek, gelişigüzel kullandığımız ilaçları kesmek, öğünlerde küçük porsiyonlar yemek, dokunan gıdalardan kaçınmak, gazlı, sodalı veya kafein içeren içecekler tüketmemek gibi. .

REFLÜ BELİRTİLERİ NELERDİR

Göğüste yanma ve ağıza acı su gelmesi,,,
Midede yanma ekşime, dolgunluk hissi,,
Bulantı-,kusma,
Ses kısıklığı,,
Sesin sabahları çatallanması,,
İnatçı bir öksürüK
,
Boğazda takılma hissi veya sıklıkla boğazı temizleme ihtiyacı,,
Astım,,
Farenjit, ,
Ağız kokusu,-,
Dişlerde mine kaybına bağlı hassasiyet,,
Uyku kalitesinde, bozukluk, horlama ve uyku apnesi
REFLÜ TEŞHİSİ NASIL KONUR,
?
Hastanın şikayetleri bazen tipik reflü belirtileri gösterirken bazen de atipik belirtiler göstermektedir.,,
Bu nedenle hastanın şikayetleri çok iyi dinlenmeli ve ona göre bir teşhis konmalıdır. Teşhisi koyarken yapılması gereken başlıca tetkikler ,şunlardır. .
pH Ölçümü
Gastroskopi
Manometre
Yemek Borusu Filmi

ROMATİZMA TEDAVİSİNNE

RHEUTRO

Biyolojik özellikleri.

20 değişik bitkiden Fuomlife formülü ile üretilen RHEUTRO romatizma tedavisinde hastalığı bağışıklık sistemine tanıtarak tedavi sürecine yardımcı olmaktadır..
Fuomlife doğanın tedavi yasasına göre geliştirilmiş bir etkinliğe sahiptir.
"Hastalığa değil, hastanın bütününe etkilidir.."

Kullanmaya başladıktan sonra .1-3 gün içinde kendinizi biraz daha kötü hissetmenize neden olan hastalık belirtilerinde artış olabilir..
. Bu durum vücudun kendini yeniden ayarlamasının bir belirtisi olarak kabul edilir..
Çünkü hastanın genel sağlık dengesi yerine geldiğinde vücut kendi kendini çok daha rahat tamir ve tedavi edebilir..
Bu süreçle karşılaşıldığında ürün kullanımına kesinlikle devam edilmelidir..
Cerrahi müdahale gerektirmeyen, geriye dönüşümü olan vakalarda ve tıbbın bütün dallarında kullanılır..

Doğal tedavi yöntemleri Amerika ve tüm Avrupa ülkelerinde 200 yılı aşkın süredir kullanılmaktadır..

Kullanım AlanlarıDoktorunuzca teşhisi konulmuş;.
Akut romatoid artrit, kronik romatoid artrit.,
Ankilozan spondilit.,
Kas romatizması.,
Omurga ve eklemlerim mekanik ve dejeneratif harabiyetine bağlı iltihaplı durumlarda..,
Kas ve iskelet sisteminin romatizmal hastalıklarının tedavisinde yardımcı gıda takviyesidir..

Formülü.

Her Fuomlife Rheutro 200 ml şişede doğal kaynaklı bitki türlerinin ve kovan balının özel FUOMLİFE® formülü ile hazırlanmıştır...
Kullanım şekli ve dozu:Erişkinde..;
16 yaş üstü : günde 3 kez aç karnına 10ml .
11 - 16 yaş arası : günde 3 kez aç karnına 7.5ml Çocuklarda;.
06-11 yaş arası : günde 3 kez aç karnına 5ml.
2 - 05 yaş arası : günde 2 kez aç karnına 2,5ml Ağızda çalkalamak .suretiyle içilmesi (sublingual) etkinliği artırı.r.
3 - 23 ay arası : günde 2 kez Anne sütü, mama ve benzeri gıdaların içine yarım çay kaşığı ölçüsünde alınmalıdır...

Kullanım Önerileri.

Fuomlife ürünü alınmasından 20 dakika önce ve sonrasında bir şey yiyip içilmemelidir..
Kullanımdan sonra ağız su ile çalkalanmamalı, ve sigara içilmemelidir.
Fuomlife ürünlerinde etkinlik, hastalığın akut ve kronik olma durumuna göre 2 ile 4 hafta arasıdır,,.

Doktorunuzca önerilen kullanmakta olduğunuz, ilaçlarla birlikte alınmasında sakınca yoktur. Bildirilmiş ilaç etkileşimine, rastlanmamıştır,,.
Bitkisel destek ürünlerinin en uygun koşullarda üretilmeleri ,ve gerekli güvenlik koşullarını taşımaları halinde kullanılmaları gerektiği unutulmamalıdır,,.
(Ref: Medicines and HealtCare ,Products Regulatory Agency UK-http://www.mca.gov.uk) ,Ticari takdim şekli ve ambalaj muhtevası,:
Fuomlife Rheutro 200ml oral süspansiyon olarak PE şişede ve ölçü kabı ile karton kutuda sunulmaktadır,,.
Doz aşımı:Bünye ihtiyacı kadarını aldıktan sonra gerisini idrar ve bağırsak yoluyla dışarı attığından vücutta birikimi söz konusu değildir

.Saklama koşulları,:
Buzdolabında veya 25° aşmayan sıcaklıkta muhafaza ediniz,,. Direk güneş ışığından koruyunuz,,. Kullandıktan sonra şişe kapağını kapatmayı unutmayınız....

5 Temmuz 2009 Pazar

MANTAR HASTALIGI VE TEDAVİSİ

Mantar :hastalıklarında teşhis, alınan örneklerde, (kıl, tırnak, irin, balgam, kan, v.b. örnekleri) ve dokularda ın ortaya çıkarılmasıyla ve besiyerlerinde tanınmasıyla sağlanır.

Ama bulunan mantar türünün hastalığa neden olduğunu kesin olarak söylemek güçtür. Çünkü insan bedeninde zararsız olarak yaşayan pek çok türü vardır.
Sözgelimi Candida albi-cans sindirim sisteminde,, Candida paracruzei deride,, Aspergillus fumigatus solunum yollarında yaşarlar ve yalnızca özel durumlarda hastalık yapıcı olurlar..

. Ayrıca havada ve çevrede de çok çeşitli mantarlar bulunmaktadır. .Bunların sporları,,, incelenecek örneklere bulaşarak mikroskopta karmaşık bir görüntü oluşturabilirler ya da besiyerlerini etkileyebilirler... Bu gibi durumlarda, ayrılan ın deri ya da mukozalarda zararsız yaşayan bir mı, yoksa hastalık etkeni mi olduğunu saptamak güçleşir...
Bu nedenle,, incelenecek örneklerin çok sıkı mikrop kırıcı önlemler altında ve özel tekniklerle alınması gerekir.
Sözgelimi,, bir akciğer kandida hastalığından kuşkulanılan bir hastadan balgam örneği alınmadan önce, ağızdaki öteki kandida türlerini ortadan kaldırmak amacıyla,, hastaya nistatin pastilleri emdirmek gerekir. .
Ayrıca,, klinik muayene verileri ve bağışıklığa dayanan modern teşhis yöntemleri de, laboratuvar incelemelerini yönlendirirler..
Alınan örnekler, mantarları belirtmek için boyandıktan sonra, mikroskopta incelenirler.. Objektif altında mantarlar, bitkisel yapılar ..olduklarından her zaman selülozlu bir zarla çevrilmiş olarak görünürler..
Alınan örnekler besiyerlerine ekilir. Birkaç günde gelişen koloniler,. kendilerine özgü renk ve mikroskopik özellikleriyle teşhis edilirler..
Mantarların üretilme ortamı Sabouraud besiyerleridir. Besiyerlerine bazen, bakterilerin üremesine engel olmak için antibiyotikler eklenir.. Çeşitli kandida türlerini ayırdetmek için biyolojik testlere başvurulur;. sözgelimi, şekerlerin mayalanmalarının ve özümsenmelerinin incelenmesi...
Bazı .mantar hastalıklarının teşhisindeyse,. deney hayvanları kullanılır. Hayvana iğneyle verilen mantarlar üç hafta içinde gelişerek, öldürülen hayvanın iç organlarında teşhis edilirler.
. hastalıklarında en çok kullanılan hayvan,tarla faresidir...
Teşhiste son aşama bağışıklık testleridir. En sık uygulananları deri alerji testleri ve serum tepkimeleridir.
Ne var ki, deri alerji testlerinin (ilkeleri veremde uygulanan tüberkülin testiyle aynıdır) teşhis açısından değeri aynıdır; çünkü her insan, yaşamı süresince az ya da çok mantarlarla temasta bulunduğundan, değişik tepkiler gösterebilir...
Serum tepkimeleriyse, oldukça etkili ve kesin sonuçlar verirler.. En çok uygulananları jelozda yayma, protein elektroforezi ve flüoresan-antikor teknikleridir...

Serum tepkimelerine çoğunlukla derin (iç organları etkileyen) hastalıklarında başvurulur. ..Yüzeysel hastalıklarında kullanılmamalarınm nedeni, bu hastalıkların oluşturdukları. enfeksiyonların alt dokularla bir ilişkileri bulunmaması,. bu nedenle de antijen özelliği taşımamalarıdır..
.
HASTALIKLARININ TEDAVİSİ

DERMATOFİTLERE BAĞLI YÜZEYSEL HASTALIKLARI
Yüzeysel hastalıklarının yerel tedavilerinde,, enfeksiyon bölgesine iyotlu alkol (eyozin, Milian çözeltisi) sürüldükten sonra, pimasirin pomadı gibi yerel bir ilacı uygulanır...
Bu tedaviye, bütün dermatofitleri etkileyen bir madde olan griseofülvin’in (komprime) ağızdan verilmesi eklenir... Bu tedavinin birkaç ay sürdürülmesi gerekir;, üstelik tekrarlama olasılığını ortadan kaldırmaz. Griseofülvin’in hemen hiç yan etkisi yoktur...

Ayaklardaki mantar hastalıklarına karşı (atlet ayağı), terlemenin önüne geçmek gerekir.. Ayak sürekli pudralanmalı,. çorap ve pabuçlar sık sık değiştirilmelidir. .Saçlı deri hastalıklarında., saçlar kökünden kesilmeli ve baş pamuklu bir bereyle örtülmeli,, çocuk hastalar, testler negatif sonuç verinceye kadar (8 gün arayla yapılan her iki test sonucunun da negatif olması gerekir) okula gönderilmemelidir..
.
DERİ MUKOZALARD AKİ YÜZEYSEL HASTALIKLARI

Bunların tedavilerinde özgül bir antibiyotik kullanılır.: Nistatin. Sindirim sistemi tarafından emilmeyen bu maddenin, yerel olarak.uygulanması gerekir:. Âğız kandida hastalıklarında emme pastilleri;. dölyolu kandida hastalıklarında fitiller;. deri kandida hastalıklarında merhemler.. Ayrıca kandida hastalıklarının ilk enfeksiyon merkezlerinin sindirim sistemi olduğu gözönüne alınarak, çeşitli ilaçlarla barsaklardaki bütün kandida türleri yokedilmelidir...
DERİN HASTALIKLARI

Kandidalara bağlı septisemilerde ve kalp zarı iltihaplarında,, küfmantarları hastalıklarında,, kriptokok hastalıklarında, histoplazma hastalıklarında ve blastomiçes hastalıklarında nistatin ağız yoluyla verilir....
(çok zehirli bir madde olduğundan damar içine iğneyle verilmez)., İlaç verilirken dikkat edilecek en önemli nokta, hastada kan kanseri ya da şeker hastalığı bulunmaması,
başka bir antibiyotik ya da kortizon tedavisi altında olmamasıdır...

hastalığı kesinlikle teşhis edildiğinde (sözgelimi kandida septisemilerinde kan ekiminin olumlu sonuç vermesi), damar içine iğneyle amfoterisin verilmeye başlanır... Önce her gün yapılan iğneler, bir süre sonra günaşırı (2 günde 1) yapılır... Tedavi bir ay sürer.. Ama amfoterisin aşırı zehirli bir madde olduğu için, hastanın sıkı bir gözetim altında bulundurulması gerekir.. Derin hastalıklarının tedavisinde, flüorositozin de kullanılmaktadır...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

AKÇİGER VE BRONŞ KANSERİ



Kanserli AkciğerAkciğer kanseri, tüm dünyada erkeklerde en sık görülen kanser türüdür,,

. Tüm kanserlerin%16 sını,, kanser ölümlerinin de %28 ini teşkil eder.,Trakea,, bronşlar,, bronşioller gibi alt solunum yolları ve akciğer parankiminden gelişen tümörlere genel olarak akciğer kanserleri denir., %90 dolaylarında 50 yaş ve üstünde görülür,.

BELİRTİLERİ

:Akciğer kanseri sinsi bir hastalıktır ve belirti vermeyebilir ancak en sık görlen belirtileri arasında öksürük,, kanlı balgam çıkartma, kan tükürme,, nefes darlığı, egzersiz yapmada zorlanma, ses kısıklığı, kol ve omuz ağrıları, göğüs ağrıları, yutma zorluğu,, kansızlık,, sarılık, başağrıları,,, iştahsızlık, kilo kaybı, sık tekrarlayan zatürre, hırıltılı soluma ve göz kapağında düşme gösterilebilir..

NEDENLERİ:

Akciğer kanserinin nedenleri arasında en çok aşağıdaki etmenler suçlanmaktadır.:Tütün Kullanımı (%90), radon,, asbest, kronik intertisyel pnömonitis,, halojen eterler (klorometil eter), krom, nikel, inorganik arsenik, radyoizotoplar,, hava kirliliği, ağır metaller, ,A ve E vitaminleri eksikliği

.TÜRLERİ:

Mikroskop altındaki görüntülerine göre 2 tip akciğer CA mevcuttur diyebiliriz:
Küçük hücreli akciğer CA ve küçük hücreli olmayan akciğer CA.Tüm akciğer kanserleri arasında %20 kadarını küçük hücreli akciğer kanseri teşkil eder ve sigara içimi ile ilişkisi en bilirgin olan türüdür. Sigara içen bayanların, erkeklere oranla bu kanser türüne yakalanma olasılığı daha fazladır..
Kanserli Akciğer RöntgeniTeşhİs:Yukarıda bahsettiğimiz belirtiler söz konusu ise acilen doktorunuza başvurunuz. Lokal anestezi altında bronşların içine bakabilen,, bronşlardan hücreler ve küçük parçalar alabilen bronkoskop ile bronkoskopi adı verilen tetkik yapılır.. Genellikle hastane şartlarında yapılır..
Bir miktar basınç hissi olsa da ağrı hissedilmez ve teşhis için şarttır. Bronkoskopi yapılamayan akciğerin zor bölgelerine dışarıdan iğneyle girilerek de biyopsi yapılabilir..
Daha sonra alınan hücre ya da parça patoloji uzmanı tarafından mikroskop altında incelenerek kanser olup olmadığı, kanser ise türü saptanır.. Hastalıktan kurtulmak ve tedavi seçimi kanserin evresine, hastanın cinsiyetine ve genel sağlık durumuna göre değişir....


KLASİK TEDAVİ YÖNTEMLERİ:

Genelde her kanser türünde olduğu gibi 3 tür tedavi mevcuttur: Cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi.
Akciğer TümörleriCerrahi müdahale ancak kanser sadece akciğerde ve yakınlarındaki lenf bezlerine yayılmış durumda ise kullanılır. Bazen de cerrahi uygulama hastada tam olarak hangi kanserin bulunduğunu anlamak için yapılır. Cerrahi uygulamada bazen küçük bir parça çıkarılır (wedge rezeksyon), bazen akciğerin bir lobu tamamen alınır (Lobektomi) bazen de bir akciğerin tamamının alınması (Pnömonektomi) gerekebilir. Daha sonra radyoterapi ya da kemoterapi uygulanır.

30 Haziran 2009 Salı

ÜLSERİN TARİFİ

Ülser:
Mide veya onikiparmak barsağı’nın mide asidi ve sindirim sıvıları tarafından harabiyeti sonucunda meydana gelen ,doku kaybıdır.

gastrik ülser olarak da adlandırılan mide ülseri, midenin iç kısmındaki sancıya sebep olan yaralı bir bölgedir.,,

27 Haziran 2009 Cumartesi

HAMİLE KALMAYA YARDIMCI

Bazı durumlarda sperm sayısı normal olmasına rağmen hamilelik çok zorgerçekleşir..

Bunun sebebi nedir.
Spermlerin baş kısmında bir kesecikvar,.Bunun içinde çok sayıda değişik enzimler bulunur.
.Sperm, yumurtayatemas ettiğinde, acrosome içerisindeki enzimler yumurtanın zarınıparçalar sperm yumurtanın içerisine girer ve döllenme başlar.

DİŞLERİ BEYAZLATMAK İÇİN

1 fincan öğütülmüş böğürtlen kökü ,

1 fincan kurutulmuş ve öğütülmüş böğürtlen yaprağı ,

1/2. fincan karbonat ,
az miktarda kurutulmuş ve öğütülmüş nane ,

Öğütülmüş bitkiler bir kapta iyice karıştırılır. Daha sonra soda eklenerek karıştırılır..
Hazırlanan diş tozunu boş bir ilaç kutusunakoyarak muhafaza edebilirsiniz..
Bu karışımla dişlerinizi günde bir kez fırçalamanız dişlerinizin beyazlamasına yardımcı olur..

28 Mayıs 2009 Perşembe

HAMİLELİKTE BULANTI TEDAVİ EDİLEBİLİR





ZEKAI TUNCA - BIRISI VAR KI Hamilelikte bulantı tedavi edilebilirHamilelik süresi boyunca anne adaylarına rahatsızlık veren pek çok yakınma ortaya çıkabilir.

Bunlardan biri de bulantı ve kusma. Hamileye veya bebeğe zararı olmayan ancak tedavi edilmesi gereken aşırı bulantı ve kusma Hiperemezis gravidarum olarak ..


..adlandırılıyor. VKV Amerikan Hastanesi Kadın Sağlığı Ünitesi uzmanlarından Dr. Senai AKSOY, bulantı ve kusma şikayeti olan anne adaylarına günde 3 yerine 6 öğün yemeleri gerektiğini söyledi..

Hafif ve kuru besinler tercih edilmesi gerektiğini kaydeden Aksoy, hamilelikte sıvı alımının çok önemli olduğunu ifade etti. Aksoy “ Özellikle yemek yedikten bir saat sonra sıvı alınmalı.

Bulantısı olan anne adayları stresten uzak durmalı, mümkün olduğunca dinlenmeli. Yatak istirahatı hatta gerekli olduğu takdirde hastanede damar yolu ile beslenme verilebilir” dedi. ..

15 Mayıs 2009 Cuma

FAZLA CAY VE KAHVE BÖBREK TAŞİ YAPIYOR.

Aşırı çay ve kahve böbrek taşı yapıyor

Böbrek taşları özellikle ülkemizde sık karşılaşılan sağlık sorunlarından biri. Genetik faktörlerin yanında yediklerimiz de böbrek taşı oluşumuna zemin hazırlıyor

SAĞLIK SERVİSİ
Bir insanın hayatı boyunca böbrek taşı oluşturma olasılığı yüzde 12'dir.

Ülkemizde bu oranın Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yüzde 30'lara çıktığı gözleniyor. Bölgedeki genetik faktörler ve yöresel gıdalar sık görülmesinin ana nedenleri.

Prof. Dr. Yalçın İlker, böbrek taşlarının oluşmasının yediklerimizle de bağlantılı olduğunu söyledi.

Taş hastalığına karşı ne gibi önlemler alınabilir?

Taş hastalığına yol açan en önemli faktörlerden birisinin gıda tüketimi olduğu biliniyor.

Oluşan taşın cinsine göre aşırı protein alımı, tuzlu gıdalar, çikolata, yeşil yapraklı bitkiler, aşırı çay ve kahve tüketimi risk faktörü oluşturabiliyor. En önemli etkenlerden birisi de az su tüketilmesi.

Taş, ilaçla yok edilebilir mi?

Oluşmuş bir taşı ilaç tedavisi ile küçültmek veya yok etme şansı pek yok. Sadece nadir bir taş olan saf ürik asit taşında ağızdan alınabilen ilaçlar ile başarılı sonuçlar alınabiliyor.

Taş kırma nedir?

Böbrek taşı hastalığında en etkili tedavi yöntemlerinden birisi de halk arasında "taş kırma" olarak bilinen dışarıdan şok dalgaları ile taş kırma tedavisidir.


Hasta bir saat sonra evine gidebiliyor

Taş kırma tedavisi nasıl gerçekleştiriliyor?

Tedavi yaklaşık yarım saat sürüyor ve hasta hemen evine gidebiliyor. Bol su içerek ve ağrı kesici alınarak parçalanan taşların vücuttan dışarı atılması sağlanıyor.Taşın büyüklüğüne göre seans sayısı artabiliyor.

Seanslar, arka arkaya birkaç gün ya da hafta arayla gerçekleştirilebiliyor. Tedavi gerektiren taşların ortalama %70'i bu yöntemle giderilebiliyor.

Kalan % 30'u da üreteroskopi veya perkütan nefrolitotomi denilen endoskopik ameliyatlarla tedavi edilebiliyor


alıntı yeni şafak

MANTAR SUYU

MANTAR : suyu elde edilir göze damlatılırsa gözü cilalandırır.

MİDE RAHATSIZLIGI ŞİFALI BİTKİLERLE İYİLEŞİR

Mide rahatsızlıgı nasıl gider bitkilerle şifalı bitkiler
1: 20 gr mahlep tozu 1 kaşık bal ile yutulur.
2: bir kaşik ravend çini kaynatılır. birer bardak içilir.
3: birer bardak çelik suyu içilir.
4: dere otu kaynatılıp suyundan içilir.
5: nane kaynatılır ve içilir.
6: tarcın şerbeti içilir ve beyaz peynir yenilir...

ŞİŞMANLAMAK İÇİN ŞİFAI BİTKİLER

ŞİŞMANLAMAK İÇİN ŞİFAI BİTKİLER
1: 2 AVUC BADEM VE KURU ÜZÜM YENİR .
2: KESTANE YEMELİSİNİZ .
3: 50. 100 GR CAM FISTIGI YENİLİR .
4: SÜTLAC YENİLİR .
5:BOL BOL BUGDAY EKMEGİ YENİLİR.
6: ÖRDEK ETİ YENİLİR.
7: TAZE PEYNİR YENİR.
8:20.GR DÖVÜLMÜŞ MAHLEP ,BADEM, ŞEKER BİRLİKTE YENİLİR.
9: CAM FISTIGI BAL İLE YENİR.
10: ERDEL KÖKÜ BAL İLE MACUN YAPILIR YENİR .
11:SOGUK DUŞ YAPILIR.
12: 40 ĞÜN AC KARNA İNCİL VE ANASON YENİLİR

12 Mayıs 2009 Salı

KOCA DAYANMIYOR.


--------------------------------------------------------------------------------

ilk evliliğini 16 yaşındayken yapan Linda Wolfe evlenmenin cazibesine kendini kaptırdı.

Yedi çocuk annesi Linda'nın en uzun evliliği yedi yıl sürdü.
En kısa evliliği ise 36 saat sürdü.

Evlendiği kişiler arasında bir hükümlü, bir tamirci, bir papaz, bir barmen, bir muslukçu ve bir müzisyen yer alıyor.

Kocalarından ikisi xxx çıkan ve ikisi tarafından da aldatılan Linda, 10 yıldır yalnız ama yine de 24. koca arayışında olduğunu belirtiyor:

"Evlenmeyeli yıllar oldu; o anları çok özlüyorum."
Eski kocalarının isimlerini sırasıyla sayamayan Linda;

ilk evliliğini ruh ikizi George Scott'la 1957'de yaptığını ve bunun yedi yıl sürdüğünü söylüyor; en çok sevdiği aşkının ise Jack Gourley olduğunu ekliyor.

Fred Chadwick adındaki eşiyle evliliğinin ise sadece 36 saat sürdüğünü çünkü aralarında aşk olmadığını söyledi.
alıntı:The Sun'ın haberi.

10 Mayıs 2009 Pazar

BÖBREK TAŞLARI


--------------------------------------------------------------------------------

İdrarda bulunan oksalat billurlarının meydana getirdiği böbrek taşları, kum tanesi kadar olabildiği gibi pinpon topu büyüklüğünde de olabilir

. Ufak taşlar böbrekten kolaylıkla çıkabilr.

Büyükler ise böbreklerden mesaneye giderken şiddetli ağrılara neden olurGöğsün yukarı ve ön kısmında, kaburgaların altında, ani ve kıvrandırıcı ağrı hissedilir. Terleme ve kusma da görülebilir. ,İdrarın rengi bulanık ve bazen kanlıdır.



Böbrekler

Böbrekler bel kemiğinin iki yanında, kaburgaların hemen altında yer alan, yumruk büyüklüğünde, fasulyeye benzeyen bir çift organdır.

Başlıca işlevleri kanın fazla suyunu ve artık maddelerini süzmektir. Bu maddeler idrar şeklinde ureter denilen kanallarla böbrekten mesane (sidik torbası ) na aktarılır ve buradan da uretra yolu ile dışarıya atılır.

Böbrekler aynı zamanda 3 önemli hormonu da üretirler. Bunlar kemiklerde kırmızı kan hücrelerinin üretimini harekete geçiren eritropoetin; kan basıncını düzenleyen renin ve sağlıklı kemikleşme için gerekli olan D vitamini.

Böbrek Taşı Nedir:

Henüz tamamen anlaşılamamış bazı sebeplerle normal idrarın içeriğinde bulunan özellikle ürik asit ve kalsiyum gibi maddeler kristalleşerek böbrek içinde taş olarak adlandırılan yapıları oluştururlar
. Tıbbi adı Nefrolitiazis dir. Oluşan bu taşlar golf topu kadar büyük olabileceği gibi kum tanesi kadar küçükte olabilirler.

Düzgün yuvarlak, sivri, asimetrik vs. çeşitli şekillerde olabilirler. Çoğu taş sarı-kahverengi renklerdedir. Ancak kimyasal bileşimine göre bronz rengi, altuni veya siyah renkli taşlar da olabilir.

Bazı taşlar hiç belirti vermeden böbrekte kalabilirler. Bazıları ise ureterler, mesane ve uretra boyunca yer değiştirirler ve idrarla dışarı atılabilirler. Küçük olan taşlar herhangi bir belirti vermeden veya çok az bir rahatsızlıkla dışarı atılabilirken daha büyük olan taşlar çok şiddetli ağrılara sebep olabilirler.Bazende idrar geçişini önleyebilen tehlikeli tıkanıklıklar oluşturabilirler.

Görülme Sıklığı:

Oldukça sık görülen bir hastalıktır. Erkeklerin % 10-15 i, kadınların ise ortalama % 5 inde görülür.İlk olarak genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkar. Özellikle erkeklerde bir kez taş oluşmuş erkeklerin 2/3 ünde ortalama 9 yıl içinde taş tekrarlamaktadır.

Sebepleri:

Böbrek taşını oluşturan sebepler kesin olarak bilinmemektedir. Bazı araştırmacılar içilen suyun çok fazla sert ( kalsiyum sulfat içeriği fazla ) veya çok fazla yumuşak ( sodyum karbonat içeriği fazla ) olmasının etki edebileceğini söylemektedirler. Aşırı alkol tüketimi, gut hastalığı da aşırı taş oluşumuna sebep olabilir.Bazı araştırmacılar ise aşırı sıvı kaybına neden olan sıcak iklimlerde böbrek taşının daha sık rastlandığını, bir başka grup birtakım özel yiyeceklerin bövrek taşına neden olduğunu iddia etmektedir.
Supersaturasyon teorisi: ( aşırı doygunluğa bağlı kristalleşme teorisi.) En yaygın teoridir. Vücudun susuz kalmasına bağlı olarak idrar daki sıvı oranı ile çözünen katı maddeler arasında dengesizlik oluştuğuna inanılır. Bu çözünmüş artık maddeler ile aşırı yüklenen idrar bir noktada doygunluğa uğrar ve bu noktadan sonra artık maddeler yavaş yavaş birikerek kristalizasyona ve taş oluşumuna sebep olur. Bu nedenle taş oluşumunu engellemek için çok miktarda su içilmesi önerilir.
İnhibitörler: Normal idrar kristalleşmeyi engelleyen inhibitörleri içermektedir. Bir teoriye göre bazı kişilerde bu inhibitörler yeterli görevi yapamamakta , kristalleşmeyi ve dolayısıyla taş oluşumunu engelleyememektedir. Böbrek Taşlarının Tipleri:
Böbrek taşları kimyasal içerik olarak farklılıklar gösterir.

Kalsiyum Taşları:

Tüm böbrek taşlarının yaklaşık % 70-80 i ya kalsiyum oksalat, veya kalsiyum fosfat ya da her ikisinin bileşiminden oluşur. Kalsiyum diş ve kemik sağlığında önemli rol oynar ve normal diyette bulunur.

Kalsiyumun fazlası idrar yolu ile ile vücuttan uzaklaştırılır. Kalsiyum taşları da hiperkalsiüri ( idrarda aşırı kalsiyum bulunması ) li kişilerde oluşmaktadır.

Kalsiyum taşı oluşan hastaların % 40 ında sebebi bilinmeyen ailevi geçişli kalsiyum metabolizması bozukluğu vardır.Ender olarakta kalsiyum metabolizmasını harekete geçiren parotiroid hormonunu aşırı miktarlarda üreten paratiroid bezi tümörü sebep olmaktadır.,Furasemid gibi diüretikler, kalsiyum bazlı antasitler ve steroidler de hiperkalsiüri ye neden olabilmektedir.
Aynı zamanda bazı barsak hastalıkları, A ve D vitamininin çok yüksek miktarlarda alınması, et, tavuk, balık gibi yiyeceklerin aşırı alınması da sebep olabilmektedir.

Diyette B vitamininin çok az veya C vitamininin çok fazla olması ile kalsiyum oksalat taşlarının oluşumu arasında bir ilişki kurulmaktadır.

Ürik Asit Taşları:

Ürik asit vücutta protein yıkımı sonucu normal olarak oluşur ve idrarla atılır. Ancak bazı kişilerde özellikle erkeklerde ürik asit böbreklerde ve eklem yerlerinde birikebilir. Eklemlerde ürik asit birikmesi ailevi geçişli olan gut hastalığında görülür. Böbreklerde birikmesi ile de ürik asit taşları oluşur.

Böbrek taşlarının % 5-23 ü ( özellikle çoğunlukla erkeklerde olmak üzere) ürik asit taşlarıdır. Ürik asit taşlarında genetik faktörlerin de rol oynadığı öne sürülmektedir.

Yüksek proteinli ( özellikle et ürünleri fazla ) diyet alanlarda ürik asit taşı oluşma olasılığı artmaktadır.
Enfeksiyon taşları:

Tüm taşların yaklaşık % 20 sini oluştururlar. İdrardaki ürenin bakteriler tarafından bozulması ile asidikleşen idrarda oluşan amonyak ve magnezyumun kristalleşmesi enfeksiyon taşlarına neden olmaktadır., Üriner sistem enfeksiyonu geçirmeye daha yatkın olan kadınlarda erkeklere oranla daha sık rastlanmaktadır.

Sistin Taşları: Sistin sinir kas ve bazı dokuların yapı taşlarından olan aminiasitlerden biridir., Ender görülen ailevi bir hastalık olan sistinüri de böbrekler de sistin taşları oluşur., Tüm taşların % 1-2 sini oluşturmaktadır...

Baş dönmesiyle Beliren iç kulak Hastalığı


İç kulaktaki labirentin bir hastalığıdır.

Baş dönmesi, kulak uğultusu, kulakta dolgun­luk hissi ve işitme kaybı ile karakterizedir. Henüz nedeni hakkında tam bir bilgi edinilememiştir.


Çoğunlukla 40 yaşının üzerindeki kimse­lerde görülür ve krizler şeklinde ortaya çıkar., Hasta, tamamen sıhhatte iken bir­denbire başlayan baş dönmesi, şahsı oturma veya yatmaya zorlar ve hatta düş­mesine sebep olabilir.

Hastada şuur kaybı olmaz. Bulantı, kusma ve hasta kulakta işitme kaybı görülür.

Baş hareketleri ile belirtiler şiddetlenir.
Nistagmus ortaya çı­kar ve hasta, nistagmusun olduğu yöne yatar. Krizler arasındaki sakin devrede belirtiler çok çeşitli olabilir.

Kulak zarı normaldir. Her krizden sonra işitme kaybı gittikçe artar. Tedavisi, genel olarak tıbbi ve cerrahi ol­mak üzere ikiye ayrılır.

Öncş tıbbi tedavi denenir. Eğer krizler sık geliyor ve baş dönmeleri nedeniyle normal yaşantısı sık lıkla aksıyor ise, ayrıca işitmesi bozulmuş­sa cerrahi girişime karar verilir..

7 Mayıs 2009 Perşembe

AŞIRI TERLEME NİN SEBEBİ STRES OLABİLİR




Sıcakların başlamasıyla birlikte aşırı terleyen kişiler için de zor günler başladı.



Aşırı terlemede stresin rolü büyük rolü olduğunu belirten uzmanlar, "Stres, avuç içi, koltuk altı, zaman zaman tüm vücutta terleme fazlalığına neden oluyor" uyarısında bulunuyor.

Bursa Özel Bahar Hastanesi'nden Dr. Yavuz Okur, vücutta ter salgılayan 2 tür salgı bezi sistemi olduğunu, ter bezlerinin farklı yerleşim ve farklı uyarılma özellikler gösterdiğini söyledi.

Terle başetmenin için ilk kuralın temizlik olduğunu anlatan Okur, stresin de aşırı terlemeye davetiye çıkardığını kaydetti.

Okur, "Alüminyum içeren antiseptiklerin lokal uygulanması da teri azaltır. El ve ayaklardaki aşırı terlemeye karşı iyontoforez denilen yöntem uygulanabilir. Bu el ve ayak terlemelerinde, elektrik akımının geçtiği su banyosu. botoks da alternatiflerden biri.

Koltuk altına rahat uygulanır ve 5- 6 ay hastayı rahatlatır. El ve ayakta da uygulanabilir ama ağrı verici olabilir.

Sık yıkanma alışkanlığının edinilmesi, kıl temizliğine dikkat edilmesi, antiseptik sabunlarla yıkanma, gerektiğinde antibakteriyel sabunların eklenmesi, sentetik giysilerden kaçınmak ve pamuklu giysilerin tercih edilmesi sorunu büyük ölçüde çözer. Temizlenmeden sprey kullanmayı önermiyoruz.

Kokuyu ağırlaştırabilir. Stresli olmak da terlemeyi körüklüyor. ıÜüStres altında ter bezleri daha fazla çalışır. ıÜüStresli olduğumuz zamanlarda sinir sisteminin sempatik sistem denen özel bir bölümü çalışır ve terlemeye neden olur.

Ama insanların yüzde 1'inde bu sistem hiç bir stres olmadan aşırı çalışmaktadır. Bu kişilerde terleme el ayak tabanı koltuk altı ve yüzde görülebilir.

Bunun dışında tiroid bezinin aşırı çalışması böbrek üstü bezinden kaynaklanan bazı hastalıklar şişmanlık menapoz ağır psikiatrik hastalıklar ve bazı ilaçların kullanımı sonucu terleme gelişebilir." dedi.

Kötü ter kokusunun yenilen gıdalarla ilgili olup olmadığı yönündeki soruyu cevaplayan Dr. Okur, ter salgısının kokusuz olduğunu, ancak bazı nedenlerle kötü kokmaya başladığını kaydetti.

En kolay iyileştirilebilen rahatsızlığın yiyecek ve ilaçların etkisiyle ortaya çıkan ter kokusu olduğunu vurgulayan Okur, "Baharatlı, özellikle sarımsaklı yiyecekler, bazı ilaçlar ve vitaminler sadece terle değil, aynı zamanda solunumla da kötü koku yayılmasına neden olurlar.

Deri yüzeyinde bulunan doğal bakteri topluluğu kötü hijyen koşullarında, aşırı terlemede istenmeyen kokuya yol açarlar.

Diğer bir ter kokusu nedeni ekrin ve apokrin terle birlikte, idrar ve hatta nefeste de belli olan, çürümüş veya bozulmuş balık kokusuyla seyreden, bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar.

Esas neden balık, yumurta, süt, ciğer gibi gıdaların bazı maddelerinin karaciğerde değişikliğe uğrayamaması ve değişmeden atılması. Kötü koku bu nedenle yayılır. Vajinal enfeksiyon etkenlerinden bazıları da kötü kokuya yol açar.

Kötü koku şikayetiyle başvuran bazı hastalarda ise gerçekte böyle bir sorun bulunmaz." diye konuştu.

Dr. Okur, yaz aylarında terlemenin vücudun ısısını dengelemek amacı taşıdığını, bu dönemde hijyen koşullarının yeterli olması durumunda, aşırı ter ve bakteriyel ayrışmanın kötü kokunun oluşmasına neden olduğuna dikkat çekti.

(CİHAN

PROSTAT KANSERİNE NAR SUYU


suyu hangi kansere iyi geliyor
Nar suyunun prostat kanserini yavaşlattığı kanıtlandı



Amerikalı bilim adamları, prostat kanserine karşı etkili olduğu düşünülen nar suyunun prostat kanserinin yeniden ortaya çıkma sürecini yavaşlattığını kanıtladı.

Amerika'nın California ve Los Angeles Üniversitelerinden ve İsrail'in Rambam Tıp Merkezi'nden uzmanlar, altı yıllık bir çalışmanın ardından nar suyunun prostat üzerindeki etkisini ortaya çıkardı.

Uzmanlar, 6 yıl boyunca iki etaplı olmak üzere radyasyon veya prostat ameliyatından sonra prostata yol ajan antijen değerlerinde yükselme olan 48 denek üzerinde araştırma yaptı. Deneklerden bazılarına her gün yaklaşık 250 gram nar suyu içmeleri söylendi.

Altı yılın sonunda ise nar suyu içenlerle içmeyenlerin değerleri karşılaştırıldı. Nar suyu içenlerde prostat PSP (Prostata Spesifik Protein) oranındaki düşüşün, içmeyenlere oranla daha fazla olduğu görüldü.

Uzmanlar, elde ettikleri bu bulguları geçtiğimiz günlerde Chicago'da bulunan Amerikan Üroloji Birliği'nde kamuoyuyla paylaştı.

Amerikan Üroloji Birliği sözcüsü Dr. Christopher Amling, "Bu araştırma,
nar suyunun başarısız bir tedaviden sonra prostat kanserinin ilerlemesini etkili bir şekilde yavaşlatabildiğini gösteriyor" dedi. Amling, "Bu araştırma ve devam eden araştırmalar,

bir gün nar suyunun aynı zamanda prostat kanserinden koruyucu bir madde olduğunu da ortaya koyabilir" diye ekledi. (CİHAN

DONDURMA YERKEN DİKAT


Dondurma yerken dikkat.

..Sağlık Bakanlığı sağlıklı koşullarda üretilmemiş veya saklanmamış dondurmaların sağlığı tehdit eder hale gelebildiğini açıkladı.Bakanlık yetkilileri
"Bu nedenle sağlık koşullarına uygun ortamda üretilen,
gerektiği şekilde korunan ve sağlıklı ambalajlarda satışa sunulan dondurmalar ve buzlu içecekler tüketilmeli;

bu tür besinler güvenilir olmayan yerlerden satın alınmamalıdır.

Dondurmanın pastörize sütten yda üretilmesi çok önemlidir.

Süt, mikroorganizmaları n üremesi için çok iyi bir ortamdır. Bakteriler kolaylıkla üreyebilir sağlığı bozabilir" uyarısında bulundu...

BU MEYVELERDEN MUTLAKA YEMELİSİNİZ








"Ispanak ve yumurta sarısında bulunan madde antioksidan özellik taşıyor. Meme kanseri, akciğer kanseri riskini azaltıcı özelliği var.

Domates ve ürünlerinde prostat kanserinden koruyucu özellik bulunuyor. Ayrıca domates kolon kanserini de önlüyor, kan şekerini düşürüyor,. total kolesterol ve LDL kolesterolü düşürüyor... Bu nedenle haftada 10 porsiyon kadar tüketilmesi öneriliyor.

Zaten biz genel beslenmede sebze ile meyvelerin günde 5-9 porsiyon tüketilmesini, bunun 3 porsiyonunun sebze olmasını öneriyoruz. Bunun içinde de turunçgiller ve yeşil yapraklı sebzeler ile domates gibi sebzeye ağırlık verilsin diyoruz.

Tahıl ürünleri de günlük beslenmede yer almalıdır, ama doğal haliyle. Brüksel lahanası nda ve sebzelerde meme , prostat, kolon ve akciğer kanserinden koruyucu özellik var. Lahanagillerin hepsi zaten kansere karşı koruyucudur.

Turunçgillerde 2 aktif bileşen var. Bazı kanserlerden özellikle meme, karaciğer ve pankreas kanserinden koruyor.


Yapılan son çalışmalara göre turunçgiller tip 2 diyabet, astım, katarak ve romatoid artrit gibi hastalıklara karşı kişiyi koruyor.

Elma,. brokoli, marul, nar; HDL yükseltici, LDL düşürücü özelliklere sahipler. Özellikle elmanın kabuğunda antioksidan özellik çok daha yüksektir.

Brokoli DNA temininde önemli rol oynuyor. Yeşil ve siyah çay antioksidandır. Ama burada demleme önemli. Kaynak suda 1-2 dakaika tutmak yeterlidir.
Kakao- çikolata günlük 48 gram tüketilmesi öneriliyor. Antioksidan özelliği var.
Nar;. kanser koruyucu ve kuvvetli bir antioksidandır. Kırmızı şarap antioksidan ama optimal beslenmede yani günlük beslenmede, kadın 1, erkek 2 kadehten fazla almamalıdır..
Soya .; koroner kalp hastalıklarından koruyor. Günde 25 gram kadar tüketilirse, diyette doymuş yağ oranını da azaltırsak koroner kalp hastalığı riskini azaltmış oluyoruz.

Keten tohumu ve yonca ; koroner kalp hastalıkları konusunda yapılan bazı çalışmalarda koruyucu özelliği fark edildi. Tabii tüketilen miktar önemli.

Soğan, sarımsak ve pırasa kükürtlü besinlerdir. Tansiyon düşürücü, kolesterol azaltıcı bazı çalışmalarda ise tümör geliştirici olarak gösteriliyor. Bu nedenle günde sadece 1 diş sarımsak tüketimini öneriyoruz."

Havuç ;. betakaroten içerir. Pişirme yöntemleri çok önemlidir. Soslarını ilave edip açık ortamda uzun süre kaldığında yüzde 75 oranında değerinden kayıp oluyor. Salatasına muhakkak biraz yağ konulmalıdır.

Karanfil,
zencefili, anason, fesleğen, biberiye, zerdeçal, kırmızı biber, enginar gibi besinler farklı mekanizmalarla bizi kanserden koruyor. Koruyucu fizyolojik aktif bileşenleri var. Özellikle enginar karaciğer sağlığı için önemlidir..

Su ürünleri de koroner kalp hastalıklarına karşı koruyucu, zihinsel potansiyeli arttırıcı özellik taşır.

Sızma zeytinyağı nın LDL düşürücü aktioksidan özelliği var.

Ancak anlatılan tüm bu yararların ortaya çıkması için kişinin ömür boyu bu besinleri sofrasından eksik etmemesi gerekiyor. Yoksa bir kere ya da bir ay yenilip bırakıldığında tabii ki yararını göremez."

2 Mayıs 2009 Cumartesi

PROST6ATA ETKİLİ ÇÖZÜM

Prostata etkili çözüm: Vista
Özellikle 60 yaşından sonra erkeklerin kabusu olan prostat büyümesi uygun tedavi ile artık sorun değil. Vista yöntemiyle yapılan operasyon sonrası hastanın hızla iyileşmesi mümkün


Echomar Sağlık Grubu Özel Göztepe Hastanesi Üroloji Bölümü'nden Op. Dr.
Tanju Cengiz, 60 yaşındaki erkeklerin % 60'ından fazlasında iyi huylu prostat büyümesi olarak bilinen BPH'nin görüldüğünü söyledi. Dr. Cengiz, erkeklerin yaşam kalitesini bozan hastalığın giderilmesinde etkili çözümün "VİSTA" yöntemi olduğunu belirtti.


VİSTA'NIN AVANTAJLARI

Vista yöntemi, prostat doku alımında kontrollü enerji kullanımına yeni bir boyut kazandırıyor. Yöntem, eski teknolojiye göre daha düşük ısı ile etkili ve çevre dokulara zarar vermeden daha düzgün doku alımı da sağlıyor.

Dr. Cengiz, diğer yöntemlerle yapılan operasyonlarda, doku alımı esnasında, ısı 300-400 dereceye çıkarken, bu yöntemde bu ısının 40 ile 70 derecede kaldığının altını çiziyor. Uzman doktor,

"Bu sayede çevre dokuya verilecek zarar en aza indirgeniyor. Operasyon sonrası, daha az kanama ve hızlı iyileşme süreci gerçekleşiyor. Hastanın 1-2 gün hastanede kalış süreci ile tam tedavisi sağlanabiliyor" dedi.


Erken teşhis önemli

Günümüzde hastaların 'sık idrara çıkma', 'geceleri idrar tahliyesi için sürekli uyanma',

'zor idrar yapma' gibi şikâyetlerle kendilerine başvurduklarını anlatan Op. Dr. Cengiz, bunların beşte birinde ilerleyen zaman dilimi içerisinde cerrahi girişimin kaçınılmaz olduğunu söyledi.

24 Nisan 2009 Cuma

AGIZ KOKUSU OLANLAR DİKKAT



Nefes kokması sorunu yaşamak hiç de hoş bir durum değil. Ağız kokusu sadece bazı basit hastalıklar nedeniyle oluşmuyor.

Erişkin hastalarda gözlemlenen daha ciddi boyutlu durumlar da söz konusu. Uzmanlara göre, ağız, boğaz ve alt solunum yolları bölgelerinde tümöre bağlı bir nefes kokması probleminin baş göstermesi de mümkün.

Dr. Ünal, "Elbette sadece nefesi kokan bir insan için akla gelebilecek en son neden budur. Başka bir deyişle ilk nedenler arasında sayılmamalıdır.

Ancak, özellikle erişkin yaşlarda nefes kokmasıyla birlikte ses kısıklığı, yutma güçlüğü, kulağa vuran ağrı, ağızdan kan gelmesi ve boyunda şişlik şikayetleriyle birlikte (biri veya birkaçı) ortaya çıkarsa tümör ihtimali göz önünde bulundurulmalı ve hasta ayrıntılı Kulak-Burun-Boğaz muayenesinden geçmelidir" dedi.

Halk arasında "ağız kokusu" olarak bilinen "nefes kokusu", erişkinlerin bir çoğunda ömürlerinin bir bölümünde ya da sürekli olarak görülüyor. Ağız kokması çocukluktan başlayan bir rahatsızlık değil..

Daha çok yetişkin dönemde ortaya çıkıyor. Yaşamın bu evresinde karşılaşılan ağız kokusu, bireylerin sosyolojik ve psikolojik hayatlarını olumsuz etkiliyor.

Ağız kokusu şikayeti olan hastaların mutlaka "Kulak-Burun-Boğaz" muayenesinden geçmesi gerektiğini anlatan Op. Dr. Gürkan Ünal, ağız kokusunun nvedenlerini şöyle anlatıyor: "Sinüzite bağlı nedenler; sinüzit denilen yüz kemiklerinin içindeki boşluklarda bulunan müzmin iltihap, sarı-yeşil ve kalın kıvamda bir tür akıntının genze akmasına yol açıyor...

Bu geniz akıntısının iltihaplı oluşu hastanın nefesine hoş olmayan bir koku veriyor. Öncelikle medikal yolla tedavi ediliyor. İlaçlar yoluyla bu iltihap giderilmeye çalışılıyor.. İlerlemiş sinüzit vakalarında ise, akıntı ilaçla tedavi olmadığı için endoskopik sinüs cerrahisine başvuruluyor." dedi.

Bademcik iltihabına bağlı nedenler; ağız bölgesinde müzmin bademcik iltihapları "magma" denilen katı kıvamlı bademcik döküntüsüne yol açarak hastalarda ağız kokusu şeklinde kendini gösteriyor.

Bademcikler alınarak yada coblator denilen radyofrekans aleti ile buharlaştırılarak sorun gideriliyor. Diş ve diş eti hastalıkları da ağız kokusuna yol açabiliyor. KBB uzmanlarının sorunu görerek diğer ağız kokusu nedenlerini ortadan kaldırmaları gerekiyor.

Sorun, KBB hekimleri tarafından tespit edildikten sonra hasta konunun uzmanı olan diş hekimlerine yönlendirilmesi gerektiğini kaydeden Ünal, mide ve bağırsak sistemi hastalıklarının da ağız kokusu sorununa yol açabildiğine dikkat çekti. Ünal, reflü adı verilen hastalığa dikkat çekerek şöyle dedi:

"Bu hastalık midedeki asit içeriğinin, özellikle geceleri yemek borusundan yukarıya hareketle mideden kaçak yapıp boğazın arka duvarını, ses tellerinin giriş yerini ve gırtlağı tahriş etmesi durumudur."

ŞEKERLİ YİYECEKLER ŞİŞMANLATIYOR


Kana hızla karışan şekerli gıdalar şişmanlatıyor
Şişmanlık hem ruh hem de beden sağlığını bozuyor. Kilo derdi olanlar belki defalarca girişimde bulunuyor, diyet yapıyor, ama verilen 3-5 kilonun ardından daha fazla kilo alınarak bir kısırdöngü yaşanıyor.

`Diyetteyim` denilerek, gün araları kraker ve şekerlemelerle geçiştirilmeye çalışılıyor. Kalori hesapları yapılıyor ve gıdalar buna göre tüketiliyor. Kilo verememe stresiyle birlikte gün geçtikçe daha fazla kiloya ulaşılıyor.

Kadıköy Şifa Hastanesi beslenme ve diyet uzmanı Rabia Yurdagül, yiyeceklerin kalori değerlerinin aynı hesaplanmasının yanlış olduğunu söylüyor. Bu da diyet programlarının olumsuz sonuçlanmasına yol açıyor.


Rabia Yurdagül, beyaz şeker, beyaz un, beyaz pirinç, beyaz makarna, reçel, bal, patates, şekerleme ve kek gibi gıdaların kan şekerini hızla yükselttiğini belirtiyor. Diyet yapanlar genelde aynı kalori değerine sahip gibi görünen gıdaları alırken tereddüt yaşamıyor.

Mesela bir kutu kola ile 50 gram barbunya arasındaki kalori değerleri birbirine çok yakın (140-160 kalori). Koladan alınan şeker doğrudan kana karışırken, barbunyadan alınan şeker kana yavaş karışır.

Koladan gelen şeker bir seferde kana girdiğinde o sırada kullanmadığınız kaloriler yağ olarak depolanır. Ama aynı durum barbunyada yaşanmaz. Şeker zamanla emileceği ve ayrıca barbunyadaki lifler nedeniyle karorilerin tamamı kullanılmayacağı için yağ depolama çok daha az olur.


Yurdagül, besinlerin vücuda alındıktan sonra farklı mekanizmalarla sindirilip kan şekeri olarak bilinen glikoza dönüştürüldüğünü ve ihtiyaç halinde kullanılmak üzere kaslarda yağ olarak depolandığını söylüyor.

Yurdagül`ün verdiği bilgilere göre, hızlı sindirilen süt şekeri, meyve şekeri, çay şekeri gibi besinler kan şekerinde bir anda yükselmeye sebep olur... Salgılanan insülinle birlikte kan şekeri tekrar düşer ve açlık hissi hissedilir.
Bu da tekrar yemek yemeyi ve dolayısıyla kilo alımını tetikler. Beslenmede tek başına şekerli gıda alımı açlığı ve kilo alımını artırır.


Diyet ürünleri bilinçli tüketilmeli


Düşük kalorili veya diyet ürün adı altında piyasalarda bulunan ürünler genel olarak bilinçsizce fazla miktarlarda tüketildiği için kilo aldırıcı etki gösterebiliyor. Ancak bir gıdanın düşük kalorili veya diyet olması enerjisiz olduğu anlamına gelmez, sadece yapısında bulunan yağ ve/veya şeker azaltılmış olabilir veya bunlardan herhangi birini hiç içermeyebilir.

Dolayısıyla bu gıdalar sınırsızca tüketilip kilo aldırmayacağı anlamını hiçbir zaman taşımaz.


Şekerli gıdalar, kilo almayı tetikler


Diyet yaparken genelde kalori değerlerine bakılarak belli bir miktarı aşmadan beslenmeye çalışırız. Ama gerçekte bu doğru bir yaklaşım değildir. Bazı gıdaların içinde bulunan kalori değerleri aynı olsa bile kana daha hızla karışan şekerli gıdalar kilo almayı tetikler; açlık hissini gidermediği için yeniden yemeye sevk eder.


Serhat Şeftali
ALINTI

KEMİK ERİMESİ ERKEKLERİDE TEHDİD EDİYOR






Halk arasında kemik erimesi olarak bilinen ve daha çok kadınları etkilediğine inanılan osteoporozun erkeklerde ve çocuklarda da önemli sağlık sorunlarına yol açtığı bildiri

Bursa'da özel bir hastanede görevli fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı Dr. Neslihan Özkan, yaptığı açıklamada, osteoporozun dünyada yaygın görülen bir iskelet sistemi hastalığı olduğunu belirtti.

Bu hastalığa bağlı kemik kırıklarının giderek önemli bir halk sağlığı soruna haline geldiğini ifade eden Dr. Özkan, özellikle kadınların korkulu rüyası olarak bilinen osteoporozun erkeklerde ve çocuklarda da oluşabileceğini kaydetti.

Özkan, bir kişinin sahip olabileceği en yüksek kemik yoğunluğuna 30-35 yaşına kadar ulaştığını, bu yaştan sonra kemik kaybının hızlandığını, 65 yaş üzerindeki kadın ve erkeklerde ise aynı hızda yıkım olduğunu söyledi.

Osteoporozun kadın-erkek ayrımı gözetmeksizin herkes için önemli risk oluşturduğunu ifade eden Özkan, şöyle konuştu:

"Osteoporoza yakalanma riski yüksek olan kişiler arasında kadınlar başta geliyor. Ancak bu hastalık erkekler ve çocuklarda da görülebiliyor.

Osteoporoz hakkında halk arasında birçok yanlış inanış bulunuyor. Bunların başında ise osteoporozun yalnızca kadınlarda görüleceğine inanılması geliyor. Oysa osteoporoz erkeklerde de görülebilir. Bu nedenle erkekler özellikle ileri yaşlarda osteoporoza karşı dikkatli olmalı.
Ailede osteoporozlu kişilerin olması, ince yapılı, beyaz ırktan olunması, fiziksel aktivite ve egzersiz yapılmaması, sigara, aşırı alkol ve kafein kullanılması, erken menopoz, şeker hastalığı, bazı romatizmal ve hormonal rahatsızlıklar osteoporoz nedeni olabilir."

Özkan, kırıkların osteoporozun en korkulan belirtileri arasında ilk sırada olduğunu belirterek, "Hastalarımızda, başlangıçta bel ve sırt ağrıları, omurgalarda çökme kırıkları, boyda kısalma, sırtta kamburlaşma görülebilir.

Vücutta kalça ve el bileği kırıkları gelişebilir. Halk arasındaki inanışın aksine, yaygın ağrılarla veya kırık dışında kemik eklem ağrıları ile osteoporozun ilişkisi yoktur" dedi.

Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası osteoporoz örgütlerinin 65 yaş üzerindekilerin kemik taraması yaptırması gerektiği konusunda fikir birliği içinde olduğunu ifade eden Özkan, 65 yaş altında olan ve en az iki risk faktörü bulunanlar ile erken menopoza giren, geçmişinde herhangi bir kırık öyküsü olan, şeker, tiroit, romatizmal hastalıkları bulunan ve kortizon kullanan kişilerin bu taramayla mutlaka tanışması gerektiğini vurguladı.

Kişilerin kendi çabaları önemli

Dr. Neslihan Özkan, vücutta kemik yoğunluğunun azalması olarak bilinen osteoporozun gerekli önlemler alındığında sorun olmaktan çıkacağını ancak kemik kırılganlığının artmasıyla ciddi sorunlar ortaya çıkabileceğini söyledi.

Osteoporozda erken önlem alınmamasının hastanın sakatlanmasına hatta ölümüne yol açabileceğine dikkati çeken Özkan, şunları kaydetti:

"Asıl önemli olan koruyucu hekimliktir. Yani küçük yaşlardan itibaren bireylerin diyetlerine, yaşam biçimlerine dikkat etmesi ve risk altındaki kişilerin eğitilmesi gerekiyor.

Osteoporozla mücadelede doktorların ve teknoloji desteğinin yanı sıra kişilerin kendi çabaları etkin olmaktadır. Kemikleriniz genç kalsın istiyorsanız düzenli beslenin, bol bol güneş alın, belinizi ve sırtınızı korumaya yönelik önerileri uygulayın, konunun uzmanı bir doktora başvurarak tedavinizi yaptırın, sigarayı bırakın, aşırı alkol ve kahve içmeyin."

COCUKLAR BUNDAN ÖLEBİLİR



Bugünkü sigara içme oranları aynı şekilde devam ettiği takdirde halen yaşayan 250 milyon çocuk sigara nedeniyle ölecektir!

Yeşilay Genel Başkan Yard. Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu yaptığı basın açıklamasında, “Dünya bankası verilerine göre, her gün 80.000 ile 100.000 arasında çocuk ve genç sigara bağımlısı oluyor. Dünya sağlık örgütü, eğer bu trend devam ederse bu gün yaşayan 250 milyon çocuğun sigaraya bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybedeceğini bildiriyor.

Bu çocuklara, pasif içici durumundaki çocukları da eklediğimizde, tablomun vahameti artıyor. Malesef ülkemizde çocukların büyük bir bölümü pasif içici durumunda. Bu durum 23 nisanda neşelerini paylaştığımız, bayramlarını kutladığımız sevgili çocuklarımızın şimdiki ve gelecekteki hastalık risklerini büyük ölçüde artırıyor.” diye konuştu.

Balcıoğlu “ Sigara çocuklarımızı daha dünyaya gelmeden önce vuruyor, hamilelik süresince sigara içmiş annelerin çocukları, içmemiş annelerin çocuklarından 200- 250 gr daha düşük ağırlıkta doğuyor.

Sigara dumanına maruz kalan çocuklarda ani bebek ölümü, astım, solunum yolu enfeksiyonları ve orta kulak iltihabı daha sık görülüyor.Evlerinde sigara içilen çocukların hastaneye kaldırılma oranları 3 kat daha fazla.” dedi.

Balcıoğlu sözlerine; “Bu gün çocuklarımızın bayramı. Yeşilay 23 Nisanda sağlıklı nesiller ve çocuklar için anne ve babaları çocuklarının sağlığı konusunda daha duyarlı olmaya ve sigara ve pasif içicilikten korumaya davet ediyor.


AA

22 Nisan 2009 Çarşamba

KAN BAGIŞİ YAPMAK KORUYOR.



Kan bağışında bulunan insanların kalp ve damar hastalıklarına yakalanma olasılığının kan bağışı yapmayan akranlarına göre çok az olduğu bildirildi..

Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, kan bağışı yapan kişilerde kalp damar hastalıklarının daha az görüldüğünün yapılan birçok araştırmada ortaya çıktığını vurguladı.

Yılmaz, “Amerikalı Meyers ...D. ve arkadaşları tarafından 'Heart' isimli çok saygın bir dergide yayınlanan araştırmada, açık bir şekilde kan bağışında bulunan insanların kalp ve damar hastalıklarına yakalanma şansının kan bağışı yapmayan akranlarına göre çok az olduğunu bir kez daha göstermiştir” .dedi..

Bu çalışmanın “Demir Hipotezi”. olarak bilinen ve kadınların adet kanaması yolu ile demir kaybetmelerinin bunun sonucunda kadınlardaki düşük demir miktarının yağların oksidasyon hızını yavaşlatması;
..böylece damar sertliğinin (Atheroskleroz) erkeklere göre kadınlarda daha az görüldüğü temeline dayandığını anlatan Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çok iyi bilindiği üzere serbest oksijen radikalleri yağların oksidasyonunu sağlamakta, böylece damar sertliği (atheroskleroz) gelişmektedir. ..Bu konunun demirle olan ilişkisi nedir? Demir, yağları okside eden bu oksidan moleküllerin üretimini sağlayan Fenton reaksiyonunda yer alır.
Yani insan vücudunda ne kadar çok demir varsa o kadar çok zararlı oksidan molekül meydana gelir.. Bunun tersine adet kanaması, kan vermek gibi kan kaybına,. dolayısıyla demir kaybına yol açan durumlarda ortamda serbest demir azaldığı için oksidasyon da azalır

.. Bunun net sonucu kişide kalp damar hastalıkları ve diğer birçok hastalığın daha az sıklıkla görülmesidir. Bu hipoteze dayanarak araştırmacılar düzenli olarak kan bağışı yapanların kalp krizi,. felç,. inme,. anjina ve diğer kalp ve damar hastalıklarına yakalanma oranlarının kan bağışı yapmayanlardan çok daha az olduğunu bulmuşlardır. Demir ve hastalıklarla olan ilişkisini gösteren çok sayıda çalışma birçok saygın tıp dergisinde (Lancet,Cell, JAMA vb.) yayınlanmıştır.

Bu konuda birçok çalışması olan Amerikalı araştırmacı Sullivan JL, .bu yıl yayınladığı bir çalışma ile demirin diyetten azaltılması,. demirin bağlanarak atılması veya kan vermek yoluyla azaltılmasının kalp krizine yol açan atherosklerotik tıkaçların küçüldüğünü göstermiştir...”

Prof. Dr. Necat Yılmaz., yapılan bilimsel bir çalışmada vücut demirindeki azalmanın insülün hassasiyetini ve miktarını artırdığının bulunduğunu,. yani şeker hastalığına karşı kan bağışının koruyuculuğunu gösterdiklerini, anlattığı tıbbi araştırmalara yüzlerce örnek verebileceğini ifade etti.

Prof. Dr. Yılmaz,. bahar mevsiminin kan bağışı yapmak için uygun bir zaman olduğunu belirterek, “Özellikle nisan ve mayıs ayları kış boyunca yorulan kemik iliğine kendini yenilemesi için bir şans vermeniz ve kan bağışı yapmanız gerekiyor” şeklinde konuştu..


KAN BAĞIŞININ ÖNEMİ

Prof. Dr. Yılmaz, insanların kan konusunda bilmedikleri bazı unsurların bulunduğunu ifade ederek, şunları aktardı:.

“Kanamalı bir hastada ya da büyük bir ameliyatta 6-8 ünite kana ve 4-5 ünite taze donmuş plazmaya ihtiyaç vardır.. Problemli gebelik dönemi geçiren ya da kanamalı hamile bir kadının yaşamını sürdürebilmesi için kan ve kan ürünlerine gereksinim duyar. Hayatları boyunca kan ve kan ürünlerini almak zorunda olan hemofili ve talesemi hastaları sizlerin kan bağışınızı bekliyor...

Yenidoğan ve kanın değişmesi için çok taze kana ihtiyacı olan bebekler sizin kanınızı bekliyor. Ağır böbrek hastalarının yaşamlarını sürdürebilmeleri için kan ve kan ürünlerine ihtiyaçları var. Kan yapılamayan tek ilaçtır.
.Bir gün siz de kan ve ürünlerine gereksinim duyabilirsiniz. Bağışladığınız her kanla ücretsiz olarak kan grubu tespit edilerek, hepatit B.. hepatit C, frengi ve AIDS testleri de yapılmaktadır..”

kaynak hüriyet

20 Nisan 2009 Pazartesi

SELİLÜTTE ETKİLİ YÖNTEMLER


..Vücut ister zayıf, ister şişman olsun, selülit hanımlar için kaçınılmaz bir sorun.Pek çok kadın kilo vererek sorunun çözüleceğini sanır ve ölümüne diyete başlar. Oysa bu yol selüliti gidermez ancak sağlığı bozar...

Kalorisi düşük yiyecekler yemek, bol hareket etmek ve aldığınız kaloriden daha fazlasını harcamak gibi diyet yöntemleri ne yazık ki selülite çare bulamıyor. Diyetler selülite çare bulamıyor çünkü selülitte en önemli sebep dişilik hormonları ve bu dişilik hormonlarının yol açtığı dolaşım bozukluğudur. .

Dolaşımı bozuk dokulardaki yağ hücrelerinin erimesi de hayli zordur.. Bu nedenle diyet yaparak bu bölgedeki yağ hücrelerinin istenildiği gibi yanmasını sağlamak çok zordur.. Selülit tedavisinde öncelikle bu dolaşım sorunlarının ortadan kaldırılması gerekir.

Bahar geldi vaadler arttı

Yağ hücrelerinin dolaşımını düzenlemek ve yağ hücrelerinin iyi oksijen almasını sağlamak gerekmektedir. Ayrıca yine hormonal sebeplerle bozulmuş olan kılcal toplar damar duvarlarını sağlamlaştırmak ve bu bölgedeki çöpçü görevi gören lenf sistemini canlandırmak gerekir... Ancak bu dolaşım sorunlarının tümünün bir arada çözülmesiyle beraber diyet yaparak zayıflamak selülite çözüm olabilir. Piyasada birçok ürün birçok yöntem selülitle savaşmayı vadediyor .. Özellikler baharla birlikte vaatler artıyor. Selülit savaşı hanımlara uzun yıllardır vakit, umut ve para kaybettirmiştir..

Önce dolaşım sorunu ortadan kalkmalı

Selülit bir dolaşım problemi dedik. Dolayısıyla selülit tedavisinde öncelikle bu dolaşım sorunlarının ortadan kaldırılması gerekir. ..Bunun için mezoterapi 20 yılı aşkın süredir bilinen ve uygulanan etkili yöntemlerdendir.. Mezoterapi bu üç tip dolaşım bozukluğuna yönelik ilaç kombinasyonu ve ayrıca yağ metabolizmasını hızlandırıcı ilaçlarla kombine edilmektedir. Mezoterapiyi ağrılı bir yöntem olarak değerlendirenler için bir yenilikten söz etmek faydalı olacaktır.. Yeni nesil kompresörlü mezoterapi ile me zoterapi uygulaması artık hemen hemen ağrısız hale geldi diyebiliyoruz. Mezoterapi uygulaması gerek bölgesel zayıflamada gerekse selülit tedavisinde yıllardır kullanılan ve kendini kanıtlayarak klasik ve referans tedavi olmuş yöntemdir...

Diyetsiz acısız incelten sistem AWT

Selülitin başlıca nedenlerinden ikincisi ise yağ hücrelerinin "retiküler dermis" olarak bilinen derinin alt kısmı içinde çıkıntı oluşturmasıdır. Bu çıkıntılar ise çukurlaşmayı artırarak görünümü daha da kötüleştirmektedir.. Selülit tedavilerinde gerçekten iyi sonuçlara ulaşılabilmesi için bu sorunların ikisinin de masaya yatırılması gereklidir. .Son döneme kadar uygulanan tedavilerde bu sorunlardan herhangi birine ilişkin etkili bir yöntem mevcut olmadığı gibi ikisine birden yönelen tedaviler ise çok daha az sayıda ve verimsiz olmuştur.. AWT bu sorunların her ikisini birden ele alarak ve bunu en az acı ve yan etki ile yaparak tedavi sağlanmasında Türkiye'deki ilk uygulamadır:. Bu uygulamanın adı Akustik Dalga Terapisi (AWT)'dir.

Saniyede 1500 metre hızla giden mermi gibi

Cilt sıkılaşması ve yağ doku kaybı nedeniyle özel bir diyete gerek kalmadan bölge başına yüzde 5-12 cm. arasında incelme sağlayan Akustik Dalga Tedavisi de (AWT) son dönem uygulanan etkili selülit tedavilerinden biridir.. Tedavi saniyede 1500 metre hızla doku altına ulaşan mermilerin yaydığı akustik dalgalarla işler.

Radyal şok dalgalar kasları sıkılaştırıyor

Radyal şok tedavisi,. şok dalgaların üretilmesini sağlayan bir paletle oluşturulmaktadır.. Bu palet tarafından kısa süreli ve güçlü bir vibratör hissi veren şok dalgalar üretilmektedir.. Bu şok dalgalar selülitleri tedavi ederken ciltteki kolajeni de artırır. .Aynı zamanda acının kontrol edilmesinde de kullanılmaktadır.

Yöntem sinir hücrelerini uyararak sorunlu bölgedeki kan akışını artırır.. Bu tedavinin daha rahat yapılmasını mümkün kılmaktadır.. Ayrıca bu yöntem, egzersize gerek kalmaksızın yüksek frekanslarda kasları güçlendirmekte ve sıkılaşma sağlamaktadır.

Vücut tipinize uygun tedaviyi bulmalısınız

GENELDE 4 ile 9 kilogram arasında fazlalıkları olan ve kalça yanlarında çıkıntıları oluşmuş kişiler için uygun yöntemler arasında mikronjeksiyon tedavileri, mezoterapi ve Liposuction iğnesi diye de tabir edilen lipoliz tedavisi vardır. .Aynı zamanda Akustik Dalga Tedavisi’yle de (AWT) başarılı sonuçlar elde edilebilir.

ORTA YAŞLAR veya ileri yaşlarda daha sık görülen selülitlere 5-10 kilo arası fazlalık eşlik edebilir... Defalarca çeşitli yöntemler ile zayıflamasına rağmen alt taraflarından yeterince incelemeyen hanımların vücut tipidir.. Bu bölgedeki mikro dolaşım bozukluklarını düzeltecek mikroenjeksiyon tedavileri ile mezoterapi ve bazen uygun lenf drenaj programlarını içeren vakum refleksoterapi tedavileri ile problemler başarıyla çözülüp hem tedavi hem istenen incelme sağlanabilir.

SELÜLİTLERİN çok fazla ön planda olduğu vücut tiplerinde selülit problemine ve dolaşım düzenlemesine yönelik mikroenjeksiyon tedavileri,. mezoterapi lipodissolution uygun ve etkin tedavilerdir.. Şok Dalga Akupuktur ve diyet düzelenmeleri,. vakum refleksoterapi tedavisi ile ozon sauna yardımcı tedavi yöntemleri olarak kullanılır.

VÜCUT ÖZELLİĞİ at pantolonu olarak tabir edilen biçimi andıran vücut tiplerinin selülitlerin varlığı daha fazladır ve kilo fazlalıkları da daha ciddi olabilmektedir.. Mezoterapi öncelikli tedavi olup Akustik Dalga Tedavisi, vakum masajı yardımcı yöntemlerdir.

Etiketler