24 Nisan 2009 Cuma

AGIZ KOKUSU OLANLAR DİKKAT



Nefes kokması sorunu yaşamak hiç de hoş bir durum değil. Ağız kokusu sadece bazı basit hastalıklar nedeniyle oluşmuyor.

Erişkin hastalarda gözlemlenen daha ciddi boyutlu durumlar da söz konusu. Uzmanlara göre, ağız, boğaz ve alt solunum yolları bölgelerinde tümöre bağlı bir nefes kokması probleminin baş göstermesi de mümkün.

Dr. Ünal, "Elbette sadece nefesi kokan bir insan için akla gelebilecek en son neden budur. Başka bir deyişle ilk nedenler arasında sayılmamalıdır.

Ancak, özellikle erişkin yaşlarda nefes kokmasıyla birlikte ses kısıklığı, yutma güçlüğü, kulağa vuran ağrı, ağızdan kan gelmesi ve boyunda şişlik şikayetleriyle birlikte (biri veya birkaçı) ortaya çıkarsa tümör ihtimali göz önünde bulundurulmalı ve hasta ayrıntılı Kulak-Burun-Boğaz muayenesinden geçmelidir" dedi.

Halk arasında "ağız kokusu" olarak bilinen "nefes kokusu", erişkinlerin bir çoğunda ömürlerinin bir bölümünde ya da sürekli olarak görülüyor. Ağız kokması çocukluktan başlayan bir rahatsızlık değil..

Daha çok yetişkin dönemde ortaya çıkıyor. Yaşamın bu evresinde karşılaşılan ağız kokusu, bireylerin sosyolojik ve psikolojik hayatlarını olumsuz etkiliyor.

Ağız kokusu şikayeti olan hastaların mutlaka "Kulak-Burun-Boğaz" muayenesinden geçmesi gerektiğini anlatan Op. Dr. Gürkan Ünal, ağız kokusunun nvedenlerini şöyle anlatıyor: "Sinüzite bağlı nedenler; sinüzit denilen yüz kemiklerinin içindeki boşluklarda bulunan müzmin iltihap, sarı-yeşil ve kalın kıvamda bir tür akıntının genze akmasına yol açıyor...

Bu geniz akıntısının iltihaplı oluşu hastanın nefesine hoş olmayan bir koku veriyor. Öncelikle medikal yolla tedavi ediliyor. İlaçlar yoluyla bu iltihap giderilmeye çalışılıyor.. İlerlemiş sinüzit vakalarında ise, akıntı ilaçla tedavi olmadığı için endoskopik sinüs cerrahisine başvuruluyor." dedi.

Bademcik iltihabına bağlı nedenler; ağız bölgesinde müzmin bademcik iltihapları "magma" denilen katı kıvamlı bademcik döküntüsüne yol açarak hastalarda ağız kokusu şeklinde kendini gösteriyor.

Bademcikler alınarak yada coblator denilen radyofrekans aleti ile buharlaştırılarak sorun gideriliyor. Diş ve diş eti hastalıkları da ağız kokusuna yol açabiliyor. KBB uzmanlarının sorunu görerek diğer ağız kokusu nedenlerini ortadan kaldırmaları gerekiyor.

Sorun, KBB hekimleri tarafından tespit edildikten sonra hasta konunun uzmanı olan diş hekimlerine yönlendirilmesi gerektiğini kaydeden Ünal, mide ve bağırsak sistemi hastalıklarının da ağız kokusu sorununa yol açabildiğine dikkat çekti. Ünal, reflü adı verilen hastalığa dikkat çekerek şöyle dedi:

"Bu hastalık midedeki asit içeriğinin, özellikle geceleri yemek borusundan yukarıya hareketle mideden kaçak yapıp boğazın arka duvarını, ses tellerinin giriş yerini ve gırtlağı tahriş etmesi durumudur."

ŞEKERLİ YİYECEKLER ŞİŞMANLATIYOR


Kana hızla karışan şekerli gıdalar şişmanlatıyor
Şişmanlık hem ruh hem de beden sağlığını bozuyor. Kilo derdi olanlar belki defalarca girişimde bulunuyor, diyet yapıyor, ama verilen 3-5 kilonun ardından daha fazla kilo alınarak bir kısırdöngü yaşanıyor.

`Diyetteyim` denilerek, gün araları kraker ve şekerlemelerle geçiştirilmeye çalışılıyor. Kalori hesapları yapılıyor ve gıdalar buna göre tüketiliyor. Kilo verememe stresiyle birlikte gün geçtikçe daha fazla kiloya ulaşılıyor.

Kadıköy Şifa Hastanesi beslenme ve diyet uzmanı Rabia Yurdagül, yiyeceklerin kalori değerlerinin aynı hesaplanmasının yanlış olduğunu söylüyor. Bu da diyet programlarının olumsuz sonuçlanmasına yol açıyor.


Rabia Yurdagül, beyaz şeker, beyaz un, beyaz pirinç, beyaz makarna, reçel, bal, patates, şekerleme ve kek gibi gıdaların kan şekerini hızla yükselttiğini belirtiyor. Diyet yapanlar genelde aynı kalori değerine sahip gibi görünen gıdaları alırken tereddüt yaşamıyor.

Mesela bir kutu kola ile 50 gram barbunya arasındaki kalori değerleri birbirine çok yakın (140-160 kalori). Koladan alınan şeker doğrudan kana karışırken, barbunyadan alınan şeker kana yavaş karışır.

Koladan gelen şeker bir seferde kana girdiğinde o sırada kullanmadığınız kaloriler yağ olarak depolanır. Ama aynı durum barbunyada yaşanmaz. Şeker zamanla emileceği ve ayrıca barbunyadaki lifler nedeniyle karorilerin tamamı kullanılmayacağı için yağ depolama çok daha az olur.


Yurdagül, besinlerin vücuda alındıktan sonra farklı mekanizmalarla sindirilip kan şekeri olarak bilinen glikoza dönüştürüldüğünü ve ihtiyaç halinde kullanılmak üzere kaslarda yağ olarak depolandığını söylüyor.

Yurdagül`ün verdiği bilgilere göre, hızlı sindirilen süt şekeri, meyve şekeri, çay şekeri gibi besinler kan şekerinde bir anda yükselmeye sebep olur... Salgılanan insülinle birlikte kan şekeri tekrar düşer ve açlık hissi hissedilir.
Bu da tekrar yemek yemeyi ve dolayısıyla kilo alımını tetikler. Beslenmede tek başına şekerli gıda alımı açlığı ve kilo alımını artırır.


Diyet ürünleri bilinçli tüketilmeli


Düşük kalorili veya diyet ürün adı altında piyasalarda bulunan ürünler genel olarak bilinçsizce fazla miktarlarda tüketildiği için kilo aldırıcı etki gösterebiliyor. Ancak bir gıdanın düşük kalorili veya diyet olması enerjisiz olduğu anlamına gelmez, sadece yapısında bulunan yağ ve/veya şeker azaltılmış olabilir veya bunlardan herhangi birini hiç içermeyebilir.

Dolayısıyla bu gıdalar sınırsızca tüketilip kilo aldırmayacağı anlamını hiçbir zaman taşımaz.


Şekerli gıdalar, kilo almayı tetikler


Diyet yaparken genelde kalori değerlerine bakılarak belli bir miktarı aşmadan beslenmeye çalışırız. Ama gerçekte bu doğru bir yaklaşım değildir. Bazı gıdaların içinde bulunan kalori değerleri aynı olsa bile kana daha hızla karışan şekerli gıdalar kilo almayı tetikler; açlık hissini gidermediği için yeniden yemeye sevk eder.


Serhat Şeftali
ALINTI

KEMİK ERİMESİ ERKEKLERİDE TEHDİD EDİYOR






Halk arasında kemik erimesi olarak bilinen ve daha çok kadınları etkilediğine inanılan osteoporozun erkeklerde ve çocuklarda da önemli sağlık sorunlarına yol açtığı bildiri

Bursa'da özel bir hastanede görevli fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı Dr. Neslihan Özkan, yaptığı açıklamada, osteoporozun dünyada yaygın görülen bir iskelet sistemi hastalığı olduğunu belirtti.

Bu hastalığa bağlı kemik kırıklarının giderek önemli bir halk sağlığı soruna haline geldiğini ifade eden Dr. Özkan, özellikle kadınların korkulu rüyası olarak bilinen osteoporozun erkeklerde ve çocuklarda da oluşabileceğini kaydetti.

Özkan, bir kişinin sahip olabileceği en yüksek kemik yoğunluğuna 30-35 yaşına kadar ulaştığını, bu yaştan sonra kemik kaybının hızlandığını, 65 yaş üzerindeki kadın ve erkeklerde ise aynı hızda yıkım olduğunu söyledi.

Osteoporozun kadın-erkek ayrımı gözetmeksizin herkes için önemli risk oluşturduğunu ifade eden Özkan, şöyle konuştu:

"Osteoporoza yakalanma riski yüksek olan kişiler arasında kadınlar başta geliyor. Ancak bu hastalık erkekler ve çocuklarda da görülebiliyor.

Osteoporoz hakkında halk arasında birçok yanlış inanış bulunuyor. Bunların başında ise osteoporozun yalnızca kadınlarda görüleceğine inanılması geliyor. Oysa osteoporoz erkeklerde de görülebilir. Bu nedenle erkekler özellikle ileri yaşlarda osteoporoza karşı dikkatli olmalı.
Ailede osteoporozlu kişilerin olması, ince yapılı, beyaz ırktan olunması, fiziksel aktivite ve egzersiz yapılmaması, sigara, aşırı alkol ve kafein kullanılması, erken menopoz, şeker hastalığı, bazı romatizmal ve hormonal rahatsızlıklar osteoporoz nedeni olabilir."

Özkan, kırıkların osteoporozun en korkulan belirtileri arasında ilk sırada olduğunu belirterek, "Hastalarımızda, başlangıçta bel ve sırt ağrıları, omurgalarda çökme kırıkları, boyda kısalma, sırtta kamburlaşma görülebilir.

Vücutta kalça ve el bileği kırıkları gelişebilir. Halk arasındaki inanışın aksine, yaygın ağrılarla veya kırık dışında kemik eklem ağrıları ile osteoporozun ilişkisi yoktur" dedi.

Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası osteoporoz örgütlerinin 65 yaş üzerindekilerin kemik taraması yaptırması gerektiği konusunda fikir birliği içinde olduğunu ifade eden Özkan, 65 yaş altında olan ve en az iki risk faktörü bulunanlar ile erken menopoza giren, geçmişinde herhangi bir kırık öyküsü olan, şeker, tiroit, romatizmal hastalıkları bulunan ve kortizon kullanan kişilerin bu taramayla mutlaka tanışması gerektiğini vurguladı.

Kişilerin kendi çabaları önemli

Dr. Neslihan Özkan, vücutta kemik yoğunluğunun azalması olarak bilinen osteoporozun gerekli önlemler alındığında sorun olmaktan çıkacağını ancak kemik kırılganlığının artmasıyla ciddi sorunlar ortaya çıkabileceğini söyledi.

Osteoporozda erken önlem alınmamasının hastanın sakatlanmasına hatta ölümüne yol açabileceğine dikkati çeken Özkan, şunları kaydetti:

"Asıl önemli olan koruyucu hekimliktir. Yani küçük yaşlardan itibaren bireylerin diyetlerine, yaşam biçimlerine dikkat etmesi ve risk altındaki kişilerin eğitilmesi gerekiyor.

Osteoporozla mücadelede doktorların ve teknoloji desteğinin yanı sıra kişilerin kendi çabaları etkin olmaktadır. Kemikleriniz genç kalsın istiyorsanız düzenli beslenin, bol bol güneş alın, belinizi ve sırtınızı korumaya yönelik önerileri uygulayın, konunun uzmanı bir doktora başvurarak tedavinizi yaptırın, sigarayı bırakın, aşırı alkol ve kahve içmeyin."

COCUKLAR BUNDAN ÖLEBİLİR



Bugünkü sigara içme oranları aynı şekilde devam ettiği takdirde halen yaşayan 250 milyon çocuk sigara nedeniyle ölecektir!

Yeşilay Genel Başkan Yard. Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu yaptığı basın açıklamasında, “Dünya bankası verilerine göre, her gün 80.000 ile 100.000 arasında çocuk ve genç sigara bağımlısı oluyor. Dünya sağlık örgütü, eğer bu trend devam ederse bu gün yaşayan 250 milyon çocuğun sigaraya bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybedeceğini bildiriyor.

Bu çocuklara, pasif içici durumundaki çocukları da eklediğimizde, tablomun vahameti artıyor. Malesef ülkemizde çocukların büyük bir bölümü pasif içici durumunda. Bu durum 23 nisanda neşelerini paylaştığımız, bayramlarını kutladığımız sevgili çocuklarımızın şimdiki ve gelecekteki hastalık risklerini büyük ölçüde artırıyor.” diye konuştu.

Balcıoğlu “ Sigara çocuklarımızı daha dünyaya gelmeden önce vuruyor, hamilelik süresince sigara içmiş annelerin çocukları, içmemiş annelerin çocuklarından 200- 250 gr daha düşük ağırlıkta doğuyor.

Sigara dumanına maruz kalan çocuklarda ani bebek ölümü, astım, solunum yolu enfeksiyonları ve orta kulak iltihabı daha sık görülüyor.Evlerinde sigara içilen çocukların hastaneye kaldırılma oranları 3 kat daha fazla.” dedi.

Balcıoğlu sözlerine; “Bu gün çocuklarımızın bayramı. Yeşilay 23 Nisanda sağlıklı nesiller ve çocuklar için anne ve babaları çocuklarının sağlığı konusunda daha duyarlı olmaya ve sigara ve pasif içicilikten korumaya davet ediyor.


AA

22 Nisan 2009 Çarşamba

KAN BAGIŞİ YAPMAK KORUYOR.



Kan bağışında bulunan insanların kalp ve damar hastalıklarına yakalanma olasılığının kan bağışı yapmayan akranlarına göre çok az olduğu bildirildi..

Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, kan bağışı yapan kişilerde kalp damar hastalıklarının daha az görüldüğünün yapılan birçok araştırmada ortaya çıktığını vurguladı.

Yılmaz, “Amerikalı Meyers ...D. ve arkadaşları tarafından 'Heart' isimli çok saygın bir dergide yayınlanan araştırmada, açık bir şekilde kan bağışında bulunan insanların kalp ve damar hastalıklarına yakalanma şansının kan bağışı yapmayan akranlarına göre çok az olduğunu bir kez daha göstermiştir” .dedi..

Bu çalışmanın “Demir Hipotezi”. olarak bilinen ve kadınların adet kanaması yolu ile demir kaybetmelerinin bunun sonucunda kadınlardaki düşük demir miktarının yağların oksidasyon hızını yavaşlatması;
..böylece damar sertliğinin (Atheroskleroz) erkeklere göre kadınlarda daha az görüldüğü temeline dayandığını anlatan Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çok iyi bilindiği üzere serbest oksijen radikalleri yağların oksidasyonunu sağlamakta, böylece damar sertliği (atheroskleroz) gelişmektedir. ..Bu konunun demirle olan ilişkisi nedir? Demir, yağları okside eden bu oksidan moleküllerin üretimini sağlayan Fenton reaksiyonunda yer alır.
Yani insan vücudunda ne kadar çok demir varsa o kadar çok zararlı oksidan molekül meydana gelir.. Bunun tersine adet kanaması, kan vermek gibi kan kaybına,. dolayısıyla demir kaybına yol açan durumlarda ortamda serbest demir azaldığı için oksidasyon da azalır

.. Bunun net sonucu kişide kalp damar hastalıkları ve diğer birçok hastalığın daha az sıklıkla görülmesidir. Bu hipoteze dayanarak araştırmacılar düzenli olarak kan bağışı yapanların kalp krizi,. felç,. inme,. anjina ve diğer kalp ve damar hastalıklarına yakalanma oranlarının kan bağışı yapmayanlardan çok daha az olduğunu bulmuşlardır. Demir ve hastalıklarla olan ilişkisini gösteren çok sayıda çalışma birçok saygın tıp dergisinde (Lancet,Cell, JAMA vb.) yayınlanmıştır.

Bu konuda birçok çalışması olan Amerikalı araştırmacı Sullivan JL, .bu yıl yayınladığı bir çalışma ile demirin diyetten azaltılması,. demirin bağlanarak atılması veya kan vermek yoluyla azaltılmasının kalp krizine yol açan atherosklerotik tıkaçların küçüldüğünü göstermiştir...”

Prof. Dr. Necat Yılmaz., yapılan bilimsel bir çalışmada vücut demirindeki azalmanın insülün hassasiyetini ve miktarını artırdığının bulunduğunu,. yani şeker hastalığına karşı kan bağışının koruyuculuğunu gösterdiklerini, anlattığı tıbbi araştırmalara yüzlerce örnek verebileceğini ifade etti.

Prof. Dr. Yılmaz,. bahar mevsiminin kan bağışı yapmak için uygun bir zaman olduğunu belirterek, “Özellikle nisan ve mayıs ayları kış boyunca yorulan kemik iliğine kendini yenilemesi için bir şans vermeniz ve kan bağışı yapmanız gerekiyor” şeklinde konuştu..


KAN BAĞIŞININ ÖNEMİ

Prof. Dr. Yılmaz, insanların kan konusunda bilmedikleri bazı unsurların bulunduğunu ifade ederek, şunları aktardı:.

“Kanamalı bir hastada ya da büyük bir ameliyatta 6-8 ünite kana ve 4-5 ünite taze donmuş plazmaya ihtiyaç vardır.. Problemli gebelik dönemi geçiren ya da kanamalı hamile bir kadının yaşamını sürdürebilmesi için kan ve kan ürünlerine gereksinim duyar. Hayatları boyunca kan ve kan ürünlerini almak zorunda olan hemofili ve talesemi hastaları sizlerin kan bağışınızı bekliyor...

Yenidoğan ve kanın değişmesi için çok taze kana ihtiyacı olan bebekler sizin kanınızı bekliyor. Ağır böbrek hastalarının yaşamlarını sürdürebilmeleri için kan ve kan ürünlerine ihtiyaçları var. Kan yapılamayan tek ilaçtır.
.Bir gün siz de kan ve ürünlerine gereksinim duyabilirsiniz. Bağışladığınız her kanla ücretsiz olarak kan grubu tespit edilerek, hepatit B.. hepatit C, frengi ve AIDS testleri de yapılmaktadır..”

kaynak hüriyet

20 Nisan 2009 Pazartesi

SELİLÜTTE ETKİLİ YÖNTEMLER


..Vücut ister zayıf, ister şişman olsun, selülit hanımlar için kaçınılmaz bir sorun.Pek çok kadın kilo vererek sorunun çözüleceğini sanır ve ölümüne diyete başlar. Oysa bu yol selüliti gidermez ancak sağlığı bozar...

Kalorisi düşük yiyecekler yemek, bol hareket etmek ve aldığınız kaloriden daha fazlasını harcamak gibi diyet yöntemleri ne yazık ki selülite çare bulamıyor. Diyetler selülite çare bulamıyor çünkü selülitte en önemli sebep dişilik hormonları ve bu dişilik hormonlarının yol açtığı dolaşım bozukluğudur. .

Dolaşımı bozuk dokulardaki yağ hücrelerinin erimesi de hayli zordur.. Bu nedenle diyet yaparak bu bölgedeki yağ hücrelerinin istenildiği gibi yanmasını sağlamak çok zordur.. Selülit tedavisinde öncelikle bu dolaşım sorunlarının ortadan kaldırılması gerekir.

Bahar geldi vaadler arttı

Yağ hücrelerinin dolaşımını düzenlemek ve yağ hücrelerinin iyi oksijen almasını sağlamak gerekmektedir. Ayrıca yine hormonal sebeplerle bozulmuş olan kılcal toplar damar duvarlarını sağlamlaştırmak ve bu bölgedeki çöpçü görevi gören lenf sistemini canlandırmak gerekir... Ancak bu dolaşım sorunlarının tümünün bir arada çözülmesiyle beraber diyet yaparak zayıflamak selülite çözüm olabilir. Piyasada birçok ürün birçok yöntem selülitle savaşmayı vadediyor .. Özellikler baharla birlikte vaatler artıyor. Selülit savaşı hanımlara uzun yıllardır vakit, umut ve para kaybettirmiştir..

Önce dolaşım sorunu ortadan kalkmalı

Selülit bir dolaşım problemi dedik. Dolayısıyla selülit tedavisinde öncelikle bu dolaşım sorunlarının ortadan kaldırılması gerekir. ..Bunun için mezoterapi 20 yılı aşkın süredir bilinen ve uygulanan etkili yöntemlerdendir.. Mezoterapi bu üç tip dolaşım bozukluğuna yönelik ilaç kombinasyonu ve ayrıca yağ metabolizmasını hızlandırıcı ilaçlarla kombine edilmektedir. Mezoterapiyi ağrılı bir yöntem olarak değerlendirenler için bir yenilikten söz etmek faydalı olacaktır.. Yeni nesil kompresörlü mezoterapi ile me zoterapi uygulaması artık hemen hemen ağrısız hale geldi diyebiliyoruz. Mezoterapi uygulaması gerek bölgesel zayıflamada gerekse selülit tedavisinde yıllardır kullanılan ve kendini kanıtlayarak klasik ve referans tedavi olmuş yöntemdir...

Diyetsiz acısız incelten sistem AWT

Selülitin başlıca nedenlerinden ikincisi ise yağ hücrelerinin "retiküler dermis" olarak bilinen derinin alt kısmı içinde çıkıntı oluşturmasıdır. Bu çıkıntılar ise çukurlaşmayı artırarak görünümü daha da kötüleştirmektedir.. Selülit tedavilerinde gerçekten iyi sonuçlara ulaşılabilmesi için bu sorunların ikisinin de masaya yatırılması gereklidir. .Son döneme kadar uygulanan tedavilerde bu sorunlardan herhangi birine ilişkin etkili bir yöntem mevcut olmadığı gibi ikisine birden yönelen tedaviler ise çok daha az sayıda ve verimsiz olmuştur.. AWT bu sorunların her ikisini birden ele alarak ve bunu en az acı ve yan etki ile yaparak tedavi sağlanmasında Türkiye'deki ilk uygulamadır:. Bu uygulamanın adı Akustik Dalga Terapisi (AWT)'dir.

Saniyede 1500 metre hızla giden mermi gibi

Cilt sıkılaşması ve yağ doku kaybı nedeniyle özel bir diyete gerek kalmadan bölge başına yüzde 5-12 cm. arasında incelme sağlayan Akustik Dalga Tedavisi de (AWT) son dönem uygulanan etkili selülit tedavilerinden biridir.. Tedavi saniyede 1500 metre hızla doku altına ulaşan mermilerin yaydığı akustik dalgalarla işler.

Radyal şok dalgalar kasları sıkılaştırıyor

Radyal şok tedavisi,. şok dalgaların üretilmesini sağlayan bir paletle oluşturulmaktadır.. Bu palet tarafından kısa süreli ve güçlü bir vibratör hissi veren şok dalgalar üretilmektedir.. Bu şok dalgalar selülitleri tedavi ederken ciltteki kolajeni de artırır. .Aynı zamanda acının kontrol edilmesinde de kullanılmaktadır.

Yöntem sinir hücrelerini uyararak sorunlu bölgedeki kan akışını artırır.. Bu tedavinin daha rahat yapılmasını mümkün kılmaktadır.. Ayrıca bu yöntem, egzersize gerek kalmaksızın yüksek frekanslarda kasları güçlendirmekte ve sıkılaşma sağlamaktadır.

Vücut tipinize uygun tedaviyi bulmalısınız

GENELDE 4 ile 9 kilogram arasında fazlalıkları olan ve kalça yanlarında çıkıntıları oluşmuş kişiler için uygun yöntemler arasında mikronjeksiyon tedavileri, mezoterapi ve Liposuction iğnesi diye de tabir edilen lipoliz tedavisi vardır. .Aynı zamanda Akustik Dalga Tedavisi’yle de (AWT) başarılı sonuçlar elde edilebilir.

ORTA YAŞLAR veya ileri yaşlarda daha sık görülen selülitlere 5-10 kilo arası fazlalık eşlik edebilir... Defalarca çeşitli yöntemler ile zayıflamasına rağmen alt taraflarından yeterince incelemeyen hanımların vücut tipidir.. Bu bölgedeki mikro dolaşım bozukluklarını düzeltecek mikroenjeksiyon tedavileri ile mezoterapi ve bazen uygun lenf drenaj programlarını içeren vakum refleksoterapi tedavileri ile problemler başarıyla çözülüp hem tedavi hem istenen incelme sağlanabilir.

SELÜLİTLERİN çok fazla ön planda olduğu vücut tiplerinde selülit problemine ve dolaşım düzenlemesine yönelik mikroenjeksiyon tedavileri,. mezoterapi lipodissolution uygun ve etkin tedavilerdir.. Şok Dalga Akupuktur ve diyet düzelenmeleri,. vakum refleksoterapi tedavisi ile ozon sauna yardımcı tedavi yöntemleri olarak kullanılır.

VÜCUT ÖZELLİĞİ at pantolonu olarak tabir edilen biçimi andıran vücut tiplerinin selülitlerin varlığı daha fazladır ve kilo fazlalıkları da daha ciddi olabilmektedir.. Mezoterapi öncelikli tedavi olup Akustik Dalga Tedavisi, vakum masajı yardımcı yöntemlerdir.

AŞİK OLUN KALBİNİZİ KORUYUN








Aşık olun kalbinizi koruyunProf. Dr. Bingür Sönmez "Kalp Haftası'nda kalbiniz için yeni bir başlangıç yapın ve daha sağlıklı bir yaşam sürün, mümkünse aşık olun" dedi...13-21 Nisan Kalp Haftası Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez sağlıklı bir kalp için dikkat edilmesi gereken püf noktaları hakkında bilgi verdi.

Kalp haftası kalp sağlığınız için başlangıç olsun Kalbinizi üzen, kalbinize yönelik yaptığınız her türlü ihaneti geride bırakın ve 'ben artık bunları yapmayacağım' kararı alın.

Beslenme alışkanlıklarınızı değiştirin

Sağlıklı beslenme konusunda kesin kararınızı verin! Sebze ve meyveye dayalı, kolesterolden fakir diyet organize edin... Beslenmede çeşitlilik önemlidir. Yapılan sıkı diyetin mükafatı olarak ayda bir kez kalp sağlığı için 'muzır' gibi görünen yiyecekleri tadabilirsiniz.. Bu ağız tadı ve lezzeti yaşarken de beni hatırlayınız.

'Ben artık yürüyeceğim' kararını alın ve uygulayın

Egzersizden uzak, hareketsiz bir yaşam sürüyorsanız, merdiven yerine asansörü kullanıyorsanız bu alışkanlıklarınızı tamamen bırakın.. Daha hareketli bir yaşamın startını verin..................... Eviniz işinize yakın mesafedeyse aracınızı kullanmayın. Haftada en az üç kez bir saat yürüyün.

Vücudunuzun yaz ve kış ayarını yaptırın

İnsan vücudunun yaz ve kış ayarı vardır. .Tıpkı arabaların yaz kış donanım ayarı yapıldığı gibi kalp hastası olanların da yazın ve kışın kullandığı ilaçların ayarlanması gerekir.. Bir kalp hastasının kışın kullandığı idrar söktürücü yazın su kaybı da olduğu için fazla gelebilir.. Bu nedenle ilaç kullanan kapak hastaları veya kalp yetmezliği olan hastalar yaz başında kardiyolog ile görüşerek idrar söktürücü miktarını azaltmalıdırlar.

Stresten uzak durun

Daha barışçı,. daha uyuşmacı, daha az stresli, daha huzurlu bir yaşam tarzı benimseyin.

Mutlu olun

Öncelikle eşinize, ailenize, işinize ve ülkenize aşık olun. Çünkü aşık olmak kalbe iyi gelir. Endorfin hormonu salgılanmasını sağlar.. Endorfin, zevk ve mutluluk veren bir hormondur..İyi bir aşk hayatı kalp sağlığı için çok gereklidir. Mutlu yaşamayabilmek için sağlıklı bir aşk hayatına ihtiyaç vardır. ..Düzenli bir aşk hayatı olan insanların yaşam kalitelerinin artacağı da kesindir.

Yılda bir kez efor testi yaptırın

Altı ayda bir kan yağlarınızı ve kan şekerinizi kontrol ettirip, yılda bir kez efor testi yaptırın. Özellikle kadınlar koroner hastası olmayacakları inancından vazgeçip yıllık kontrollerini yaptırmalıdır.. Menopoza giren kadınların bu yıldan başlayarak daha ciddi bir şekilde kardiyolojik kontrollerini yaptırmalarını öneriyoruz. Çünkü menopozla birlikte kadınlarda ortaya çıkan kalp hastalığı çok hızlı olarak ilerlemektedir.
KAYNAK. BUGÜN

BU MEYVE HER DERDE DEVA.....








Bu meyve her derde deva...Yaban mersini çiçekli bir bitkidir. Gıda desteği olarak diyetlerde önemli yer tutar.Meyvenin şifa kaynağı olduğu hastalıklardan birkaçı ise şöyle; damarlar üzerinde oldukça faydalı etkileri vardır. Miyop, katarakt, glokom ve şekere bağlı görme hastalıklarında, romatizma, damar tıkanıklıkları, variste faydalıdır.

EKİNEZYA

Soğuk algınlığı, grip, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunmada dünyanın en önemli şifalı bitkilerindendir. Dünya bu bitkinin iyileştirici özelliklerini Kızılderililer’den öğrenmiştir. Bitkik ronik yorgunluk sendromunda da çok faydalıdır

UZUN YAŞAMANIN SIRRI SOLUCANJLARDA


Uzun yaşamın sırrı solucanlarda





Daily Mail'deki habere göre, bilim adamları solucanlarda, oksijen azken bile hücreleri canlı tutan ve Alzheimer gibi hastalıkların sebebi olduğu düşünülen zehirli proteinleri bertaraf eden HIF adı verilen bir protein buldu..

Washington Üniversitesinden bilim adamları, solucanları, oksijen yetersizliği olmadığı zaman bile HIF proteinin vücutta bulunacağı şekilde genetik değişikliğe uğrattı..

Solucanların bu sayede sadece yüzde 30 daha uzun süre yaşamakla kalmayıp, hücrelerinin Alzheimer ve Parkinson gibi nöro-dejenaratif hastalıklarla bağlantılı olan tahrip edici proteinlere karşı görece daha bağışık olduğu görüldü..

Science dergisinde çıkan araştırmaya göre, vücudun, hipoksi etkisi olarak bilinen oksijen yetersizliğiyle mücadele etme mekanizması,. hayatı daha uzun ve daha sağlıklı kılabilir..

Bilim adamları buradan hareketle, insan vücudunda aynı etkiyi göstererek insanların daha sağlıklı ve uzun yaşamasını sağlayacak bir ilaç geliştirilebileceğini belirtti..

Dr Matt Kaeberlein,HIF'in yaşlanmayı nasıl yavaşlattığını ayrıntılı bir şekilde anlayabilirsek, bu bilgiyi insanlarda yaşla bağlantılı hastalıklar için tedavi yöntemi geliştirmede kullanabiliri. dedi.

Bununla birlikte, hipoksi etkisine müdahale etmenin kanser riskini artırabileceği düşünülüyor.

15 Nisan 2009 Çarşamba

Çocuklara baskı yapmayın, tikleri kalıcı olabilir


Çocuklara baskı yapmayın, tikleri kalıcı olabilir

Çocuklarda tiklerin oluşmasında anne-baba ve öğretmen büyük rol oynuyor. Çocuğun her davranışını kontrol etmeye çalışan yetişkinler, çocukta kaygıyı artırıyor ve istem dışı hareketlerin oluşmasına sebep oluyor.
Bu noktada tedavi için yetişkinlere büyük görev düşüyor.



Eğer bir çocukta bu davranışlar bir yıldan fazla sürerse buna uzun süren tik bozukluğu adı veriliyor.

Çocuklarda ortaya çıkan tiklerin çoğu erişkin yaşa gelmeden kaybolurken, bazı kişilerde erişkin dönemde de kalıcılığını koruyabiliyor. Tiklerin yerleşmesinde anne, baba ya da öğretmen gibi , çocukların iletişimde olduğu kişiler önemli rol oynuyor. Yetişkinler, tikler nedeniyle kaygılanarak, çocuğun her davranışını kontrol etmeye çalışıyor. Yetişkinlerin, çocukları sürekli uyarması çocuklarda tiklerin yerleşmesine yol açıyor..

9 Nisan 2009 Perşembe

SİGARAYI BIKMA ÖNERİLERİ


Sigarayı bırakmaya yönelik öneriler
Sigarayı bırakmak isteyen tiryakilerin çoğu, bu alışkanlıktan kendi kendilerine kurtulma şansına sahiptir. Bunun için kararlı olmak ve bir hazırlık dönemi yaşamak gereklidir. Gerektiğinde sağlılk ocaklarında çalışan hekim ve sağlık personelinden destek istenmelidir.

Sigarayı bırakmaya yönelik kimi basit önlem ve öneriler şöyle özetlenebilir:
Bırakma tarihini belirleyin.
Bırakmaya hazırlık için, çevrenizdeki insanlara sigarayı bırakacağınızı söyleyin.
Sigara içmemeyi özendiren bir ortam hazırlayın. Örneğin,

kül tablalarını ortadan kaldırın. Değişik yerlere "Sigara içilmez" uyarıları asın.
Geçmişteki başarısız denemelerinizi gözden geçirin.
Sigara içmenizin nedenlerini ve niçin bırakmanız gerektiğini düşünerek bunları not edin.
Sigarayı bırakmanın ilk günlerinin güç olacağını bilin ama zor günlerin gelip geçeceğini, sigarasız yaşamın çok daha güzel ve sağlıklı olacağını düşünün.

Sigarayı bırakan kişiye yardımcı olacak ilk gün önerileri
Sigarayı bıraktığınız gün neler yapabilirsiniz?
Su ve meyve suyu içebilirsiniz.
Yürüyüşe çıkabilirsiniz.
Bırakma nedenlerinizi yeniden yeniden okuyabilirsiniz.
Alışverişe çıkabilirsiniz.
Sigara içmeyen bir dostu ziyaret edebilirsiniz.
Banyo ya da duş yapabilirsiniz.
Sigaranın zararlarını anlatan yayınları okuyabilirsiniz.
Kendinizi ödüllendirebilirsiniz.

Sigarayı bıraktığınız gün ne gibi güçlüklerle karşılaşabilirsiniz, bunlarla nasıl başa çıkabilirsiniz?
Sigara bırakmadan sonraki 14 gün kritik günlerdir. Bu nedenle, ilk 14 günün her biri ilk gün gibi değerlendirilmelidir.
Sigarayı bırakan kişi ilk gün ve izleyen 13 gün şu belirtilere hazır olmalıdır:

Yoksunluk belirtileri
İyileşme işaretleri
Dayanılmaz sigara içme isteği
Sigara içme dürtüsü

1 ) Yoksunluk belirtileri arasında; gerginlik, acıkma, baş dönmesi, dikkati yoğunlaştırma güçlüğü, fazla uyuma, uykusuzluk, sigara içme isteği, iştah artması ve Kilo alma, huzursuzluk gibi belirtiler bulunmaktadır. Bunlara karşı neler önerilebilir?
Derin soluklar alın.
Zorlandığınız durumlardan uzaklaşın.
Sıcak bitkisel çay için.
Su için.
Şekersiz çiklet çiğneyin.
Çiğ sebze ve meyve yiyin.
Yürüyüş ya da egzersiz yapın.
Sigarayı niçin bıraktığınızı düşünün.

2) İyileşme belirtileri, sigarayı bırakır bırakmaz başlar. Eğer günde 20 sigara içiyorsanız, sigarayı bırakınca:
8 saat sonra vücudunuzda oksijen artışı olur.
2 gün sonra tüm nikotin ürünleri vücudunuzdan atılmıştır. Tat ve koku alma duyularınızda düzelme başlamıştır. Akciğerleriniz düzelmektedir. (Birkaç hafta öksürük sürebilir, çünkü akciğerleriniz temizlenmektedir.)
Bir yıl sonra kalp krizinden ani ölüm riskiniz, sigara içen bir kişiye göre yarı yarıya azalmıştır.

3) Dayanılmaz sigara içme isteği, bırakmanın ilk günlerinde sizi zorlayacak en önemli tehlikelerden biridir.
Bu istek geldiğinde, 5 dakika bekleyin. İstek geçecektir.
Derin souık alın. Oturun, gevşeyin. Burnunuzdan derin soluk alın. Sonra soluğunuzu geri verin. 5 kez yineleyin. Tıpkı sigara içer gibi. *Yavaş yavaş su yudumlayın.
Başka bir şey yapın. Sigara içme yerine yapabileceğiniz işlerin listesini yapın.

4) Sigara içme dürtüsü bazen sigara yakma ile sonuçlanabilir. Bunu normal olarak kabul edin. Bir dahaki durumda bunu başarıyla aşmanın yollarını düşünün.

Tehlikeli durumlar
Sigarayı bırakmanın sürdürülmesinde en önemli tehlike, sigara içme dürtüsü yaaratan durum ve koşullardır. Sigarasızlığa alışmaya çalışan kişiye verilecek en iyi öğüt, bu durum ve koşulları kendisinin saptaması ve bunlardan uzak durmaya çalışmasıdır. En sık bildirilen dürtü yaratıcı durumlar şöyle özetlenebilir:

Gerginlik ve sinirlilik
Öfke
Yemek sonrası
Sıkıntı ve üzüntü
Çay, kahve içme
Başka tiryakilerle birlikte olma
Alkol alma
Stresli olma
Mutsuzluk
Araba kullanma
Sigara ikramı
Özel kutlamalar ve tatil

Sigarayı stresten uzaklaşmak için içiyorsanız, sigaranın içindeki nikotinin stres yaratıcı bir etken olduğunu unutmayın.
Sigarayı bırakmanın özellikle ilk iki haftasında ve daha sonra da gerektiğinde, her zaman hekim ya da öbür sağlık personelinden destek istenebilir.
Her şeye karşın yeniden sigaraya başlayanlar, yeniden bırakabiliriler. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamak gerekir.
ALINTI. özen aşut

İSHAL


İshaller
--------------------------------------------------------------------------------


Tüm dünyadaki ölüm nedenlerine bakıldığında ishaller ikinci sırada yer almaktadır. Gelişmemiş ülkelerde ise en sık ölüm nedenleri arasındadır. Asya, Afrika ve Latin Amerika’da her yıl 4,600,000-6,000,000 çocuğun ölümüne yol açmaktadır. İshal en ağır biçimde çocuk ve yaşlıları etkilemekte.

Ülkemizdeki 1-5 yaş arasındaki çocuk ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer almaktadır. Kişide ishalin ortaya çıkmasına neden olan çeşitli etmenler bulunmaktadır. En önemlisi çevreye ait olan etmenlerdir. Yoksulluk, kalabalık ve sağlıksız evlerde yaşama, kanalizasyon sorununun çözülememiş olması, temiz su eldesindeki güçlükler, gıda yetersizliği ve gıdaların sağlıksız olması v.b. olumsuzluklar ishalin nedenlerinden sayılabilir.
Kişinin yaşına bağlı olarak ishale neden olan parazit yada bakterinin etkinliği değişir. Bazı etmenler çocuklarda bazıları da yetişkinlerde etkili olmaktadır.
Kişisel hijyenin yeterli olmaması da ishal oluşumunu etkiler.

Bağırsak enfeksiyonu olup olamayacağı öncelikle alınan etkenlerin sayısı belirler. Etkenlerin hemen hemen tamamı ağız yolu ile alınır. Bulaşmada çoğunlukla dışkı ağız yolu iledir.

Suların temiz olması ve dağıtım sisteminin yeterli olması yayılımı büyük oranda azaltır. İshale neden olan etkenler genellikle midenin asitli ortamında yok olurlar ve bağırsaklara ulaşamadıkları için ishale neden olamazlar.

Ancak mide asit ortamını azaltan anti-asitlerin kullanımı bu etmenlere duyarlılığı arttırır. Bağırsak hareketliliğinin normal olması da ishal oluşumunu etkileyen bir faktördür. Normal hareketlilik bağırsakta bakterilerin birikmesini engelleyerek ishal oluşumunu engeller.

Bağırsaklarda normal şartlarda bakteriler bulunmakta ve bu bakteriler insan vücudunda herhangi bir hastalığa neden olmamaktadır bu bakteriler bağırsak florası diye adlandırılır.

Ancak antibiyotik kullanımı sonucu bağırsak florasında azalma olursa diğer patojen yani ishal yapıcı bakterilerin çoğalmasına neden olur ve böylelikle hastalık ortaya çıkar. Bağırsağın kendine ait savunma sistemleri mevcuttur.
Bazı hastalılarda bu savunma sistemleri ortadan kalktığından ishal oluşumu kaçınılmaz olur.

Bulaşma yolları
Deri yolu ile bulaşan parazitleri bir tarafa bırakacak olursak, çoğu enfeksiyoz ishaller etkenlerin ağız yoluyla alınması sonucu edinilir.

Dışkı-ağız yoluyla bulaşma su, gıda veya kişiden kişiye dokunma yoluyla olmaktadır. Yayılım şekli her etmende farklılıklar göstermektedir.

Etkenler

Akut ishale yol açan bir çok enfeksiyöz ve enfeksiyöz olmayan etmenler vardır. Bununla birlikte akut ishal olgularının çoğundan enfeksiyöz etkenler sorumludurlar. Bakteriler, virüsler, mantar ve parazitler ishale neden olabilmektedir.

Klinik

İshali tanımı halen tartışmalı bir konudur. İshal klinik olarak 24 saat içinde normal şeklini kaybetmiş, 3 veya daha fazla sayıda dışkılama olarak tanımlanabiliR Fakat pratikte bu ölçümlere çık nadir başvurulmaktadır.
İki haftayı aşmayan ishaller akut, aşanlar ise kronik ishal olarak tanımlanabilir.
Akut ishallerin nedeni genellikle enfeksiyöz ajanlardır. İshalle ishalle ilgili başkaca tanımlamalar da yapılmaktadır.

Gastroenterit; bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı gibi yakınmalarla seyreden mide ve ince bağırsağın birlikte tutulduğu klinik tablodur.

Enterekolit; genellikle bulantı ve kusmanın etki etmediği, ateş, karın ağrısı ve ishal gibi yakınmalarla seyreden ince ve kalın bağırsakların birlikte tutulduğu klinik tablodur.
Dizanteri sendromu;
kramp biçiminde karın ağrısı, kanlı-mukuslu-tenezimli sık ve az miktarda dışkalamayla seyreden klinik tablodur.

İnce bağırsak tipi ishal; bol ve sulu dışkılamadır.
Kalın bağırsak tipi ishal; az miktarda sık sık dışkılamadır.
Tenezim; sık sık ağrılı dışkılama ve yetersiz dışkılama hissidir.

Besinlerde bulunan bakteri toksinlerinin alınmasıyla oluşan gastroenteritlerde kuluçka süresi kısa (1-6 saat, 6-24 saat), dışkı ile bulaşık suların içilmesi veya bu sular ile yıkanmış gıdaların iyi pişirilmeden yenilmesi ile dışkı-ağız yoluyla bulaşan gastroenteritlerin etkenlerinde kuluçka süresi ortalama 3 gündür. Dışkı sayısının çok sayıda (?10/gün) olması akla kalın bağırsak tutulumunu getirmelidir.
Sekretuvar ishallerde dışkı sulu, fazla miktarda, renksiz veya beyaz renklidir.

Dizanterik olanlarda ise dışkının miktarı azdır ve kan, müküs, ve püy içermektedir. İshale eşlik eden karın ağrısının özellikleri klinik olarak önemli ipuçları verebilir. Karın ağrısı tutulumu mideden aşağı inildikçe ve bağırsak yayılımı varlığında artmaktadır.
Bazı ishal tiplerinde bu ağrı göbek çevresinde veya sağ alt tarafta ve aralıklı olarak gelip kramp tarzında olurken, bazı tiplerde yine karın alt tarafında devamlı tenezimle birlikte olabilir.
Bol sulu ishallerde ateş sık görülmezken bakterilerin oluşturduğu çoğu ishallerde ateş görülebilir. .

Tedavi

İshallerde en önemli konu ve kısa zamanda önlem alınması gereken konu su kaybıdır. İshalle birlikte vücut su kaybına uğramaktadır. Özellikle bu durum çocuklarda çok tehlikeli duruma varabilmektedir. Tedavide de ilk yapılması gereken kişideki su kaybını değerlendirerek, su kaybının yerine konmasıdır.
Özellikle geçmişten kalan bir inançla ishalli kişiler su alınımı azaltarak ishalin azalacağı kanısıdır. Bu yanlış davranışın önlenmesi ve aksine kişiye bol sıvı verilmesinin sağlanması lazım. Bu kaybedilen sıvı ile birlikte vücut çeşitli mineraller de kaybetmekte bunların yerine konulması içinde tedavi oluşturulmalırdır.

Bu amaçla ORS (Oral Rehidratasyon Sıvıları) kullanılabilir. ORS evde de kolaylıkla hazırlanabilir. Evde 1 litre suya, 1 çay kaşığı tuz, 8 çay kaşığı şeker, bir fincan portakal suyu veya 2 muz ilave edilebilir. Eğer su kaybı ciddi boyutlarda ise hastane şartlarında damar içi sıvı verilmesi uygulanabilir. Hastalar süt ürünleri, alkol, kafein ve karbonatlı içeceklerden uzak durmalıdır.

Antibiyotik kullanımı hastaların %10’unda işe yarabilir. Ama bazı ishal vakalarında antibiyotik kullanımı gerekmemektedir. Ancak en iyi tedavi şeklinin belirlenmesi için doktora başvurmak gerekmektedir.

6 Nisan 2009 Pazartesi

ALKOL BEYİN HÜÇRELERİNİ TAHRİP EDİYOR.






Alkolün, beyin ve çevre sinir sistemi üzerindeki etkilerini araştıran deneysel çalışmalara ilişkin sonuçlar da 1700’lü yıllardan günümüze dek yazıla gelmiştir.

Amerikan Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Dr. Zekiye Kural, aşırı alkol tüketiminin beyinde ciddi hasarlara yol açtığını.
alkol tüketimin oranına göre kalp, böbrek fonksiyonlarında bozuklukların ortaya çıkabileceğini belirtiyor.

Alkolün nörolojik komplikasyonlarının hangi mekanizma ile geliştiği tüm ayrıntıları ile bilinmemekle birlikte genetik ve çevresel faktörlerin alkolizm ile birleşerek ortaya çıktığı görüşü yaygınlık kazanmıştır.
Alkol kullanımına bağlı beslenme bozukluğu ve elektrolit dengesizliği de nörolojik problemlerin ortaya çıkmasında etkisi olmaktadır.

Ancak alkol alım oranları ile sağlık problemlerinin gelişmesi arasında direkt bir ilişki gösterilememiştir.

Deneysel çalışmalarda alkolün sinir hücresi veya uzantılarının fonksiyonlarında yarattığı değişiklikler gösterilmekte ve bu patolojik değişikliklerin düzeyi ile ilgili klinik veriler arasında bir ilişki olmadığı görülmektedir.

Kesin olan bilgi, alkolün beyin kabuğundan iskelet kasına kadar olan herhangi bir düzeyde merkezi ya da çevresel sinir sistemini etkileyebildiğidir.. Bu etkilenim ağır derecede ya da kronik alkol kullanımı ya da alkol yoksunluğu durumunda değişik klinik değerlerle karşımıza çıkmaktadır.

Alkol zehirlenmelerinin belirtileri nelerdir?
Alkolik olan ve olmayan kişilerde belirtilerin ortaya çıkışını sağlayan kandaki alkol miktarı, vücuda alınan alkole göre değişiklik göstermekle birlikte, klinik süreçler her iki grupta da aynıdır..

Alkol zehirlenmelerinde duygu kontrol bozukluğu, duygu durumu değişikliği, sosyal inhibisyonun ortadan kalkması, ılımlı dengesizlik, gözün istem dışı hareket etmesi, konuşmada peltekleşme, kızarıklık, çarpıntı ve göz bebeklerinin genişlediği gözlenmektedir..
Kandaki alkol orarının artmasıyla birlikte santral sinir sisteminin etkilenmesi ayrıca koma, refleks kaybı ve tansiyon düşmesine de neden olur.

GRİP


Grip aşısı için en uygun zamanın Eylül ve Ekim ayları olduğu ve gripten korunmak için mutlaka grip aşısının zamnında yaptırılması gerektiği belirtildi. Grip aşısının her yıl, bir önceki yıl dünyada hastalığa yol açan 3 virüsü içerdiğini belirten Harun Kızılay, hazırlanan aşıların eylül ayının son haftasından itibaren piyasaya sürüldüğünü kaydetti. Kızılay, grip aşısının piyasaya sürülmesinin ardından 3 hafta içinde tüm Türkiye’de tükendiğini bildirerek, şöyle dedi.

"Yurt dışından ithal edilen grip aşısı için her ülkenin belirli kotası var.. Kota engeli nedeniyle her yıl sınırlı sayıda grip aşısı ithal ediliyor. Bu yıl Almanya, Fransa ve İsviçre’den 3. 5- 4 .5 milyon doz arası grip aşısı ithal edildi.. 70 milyonun üzerinde nüfusu olan ülkemiz için bu rakam sıkıntılara yol açıyor

5 Nisan 2009 Pazar

SICAK CAY KANSERE SEBEB


Aşırı sıcak içilen çay kansere sebep oluyor
İranlı bilim adamları, aşırı sıcak içilen çayın boğaz kanserine neden olabileceğini bildirdi.. Araştırmaya göre. sıcaklığı 71 dereceyi geçen çay, boğazda kanserli tümörlerin gelişmesine sebep oluyor. Bu sıcaklıktaki çayı içmek. ısısı 65,5 derecenin altında olan ılık bir çayı içmeye oranla sekiz kat daha fazla kansere yakalanma riski taşıyor..

HAVA KİRLİLİĞİ NEDENİYLE MİLYONLARCA ÇOCUK YAŞAMINI YİTİRİYOR


"Hava kirliliğine maruz kalan çocukların, zeka ve hafızayla ilgili testlerde aldıkları sonuçlar, ,sağlıklı bir çevrede büyüyenlere oranla daha düşük çıktı.

Hava kirliliği çocuklarda, alerjik hastalıklara, göz burun ve boğaz iltihaplanmalarına,, astım krizi sıklığında artışa neden olabiliyor.. Yine hava kirliliği,, çocuklarda akciğer kapasitesinde düşüşe,, zeka gelişiminin de kötü yönde etkilenmesine neden olabiliyor.. Tüm bunlarda okula devam etmede ve günlük hayat kalitesinde düşüşe neden oluyor..

Reisli, hava kirliliğinin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine karşın, çocukları bu tehlikeden koruyacak politika ve çalışmaların yetersiz kaldığını vurgulayarak..Çocukların çevresel toksinlerle teması azaltılmalı. Çevre sağlığı konusunda toplum bilinci oluşturulmalı. Üreticiler uyarılmalı, yasalarda düzenlemeler yapılmalı..

Etiketler